Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş Kayseri’ye geliyor.
Partisinin il kongresine katılacak olan Baş’ın Türkiye gündemine dair önemli açıklamalarda bulunması bekleniyor.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, Türkiye’yi karış karış geziyor.
Bağımsız Türkiye Partisi 9. Olağan İl Kongresini 20 Nisan Pazar günü yapacak.
Yarın Gültepe Kültür Merkezi’nde saat 14.30 da başlayacak olan kongreye Genel Başkan Hüseyin Baş da katılacak.
Önceki dönem il başkanı Ahmet Köker'den görevi devraldıktan sonra halen Bağımsız Türkiye Partisi Kayseri İl Başkanı olarak görev yapan ve bayrağı taşıyan Rüştü Karataş, genç ve dinamik bir isim.
Hüseyin Baş’ın kongrede Türkiye gündemine dair önemli açıklamalarda bulunması bekleniyor.
Önce bir hatırlatma ve nostalji yaparak merhum Prof. Dr.Haydar Baş için düzenlenen tören vesilesi ile bizde analım.
PROF. DR. HAYDAR BAŞ ANILDI
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kurucu lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ı vefatının 5. yılında yurt genelinde düzenlenen programlarla andı.
"Aramızdan ayrılışının 5. yılında merhum babamı, partimizin kurucu lideri, fikir deryası, bizim de fikirlerimizin mimarı saygıdeğer Prof. Dr. Haydar Baş'ı huzurlarınızda minnetle özlemle saygıyla anıyorum" diyerek başlayan Hüseyin Baş şunları söyledi; "70'li yıllarda siyasete girmiş ve o siyasetin bedelini ödemiş bir insan. 80'li yıllarda hapse girmiş ve o günlerin bedelini ödemiş bir insan. 28 Şubat'ta bedel ödemiş bir insan. Neyin bedelini ödediğini soracak olursak; Türk milletinin kardeşçe yaşamasını istemesinin bedelini ödedi diyebiliriz.
NEDEN EHL-İ BEYT DEDİ?
Hep, 'Ehl-i Beyt' diye anlatırız ya sanki dini bir vaazmış gibi algılanır. Hiç tarih bilmiyorlar, zannediyorlar ki bir dini fikri angaje etmeye çalışıyoruz. Hayır, siz hiç açıp Maraş olaylarını okudunuz mu bu ülkede? Hiç Çorum olaylarını okudunuz mu bu ülkede? Bu ülkede insanlar birbirine nasıl kırdırıldı baktınız mı hiç? Hiç Gazi olaylarına baktınız mı siz? İşte bütün bunların bitirilebileceği bir zemin anlatmaya çalışırken, Türkiye'nin milli birlik ve beraberliğine hizmet eden bir zemin oluşturmaya çalışırken kafalarda 'ocu mu, bucu mu, şucu mu?' diye bir sürü dedikodular, fitneler dolaştırıldı.
'ATATÜRK DİNSİZ' YALANI…
Bu ülkede bir fitne ve yalan çıkarıldı.
İngiliz oyun oynadı, tezgah kurdu. Bu tezgahın temelini şuraya oturttu; Atatürk dinsiz! Tezgahın temeli bu sonra döndü Müslüman millete, 'Bak ey Müslüman halk senin yöneticin, liderin dinsiz dolayısıyla O'nun söylediklerine kulak tıka' dedi. Türkiye'de bu tezgah yapıldı ve bu tezgah bugünün siyasetini bile şekillendirdi. İster görün ister görmeyin bütün meselenin temelinde bu yattı bugüne kadar. Haydar hoca çıktı, 'Kardeşim siz öyle bir şey diyorsunuz ama benim aklım bunu almıyor. Bir adam düşünün Osmanlı paşası. Atatürk nerenin paşası Osmanlı Paşası yani Büyük Taarruzda Romen Diyojen'nin torunu Trikopisi'i esir alan Alparslan'ın torunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 26 Ağustos aynı tarih aynı gün, tarafları değiştirmemize gerek yok.
ATATÜRK KİTABI YAZDI…
Atatürk'ün milli mücadelede adım adım izlediği yolları mı takip etmedik, Atatürk'ün yanındaki komutanın torununu, yanındaki komutanın oğlunu, Atatürk'ün hatıratlarında geçen özel isimli insanların bugün yaşayan çocuklarını, torunlarını tek tek arayıp babam buldu ve hepsinden bilgiler alarak bir Atatürk kitabı yazdı. Çok defa, 'Ben Atatürk'le ilgili yorum yapmıyorum, tanıyan kim varsa ne söylediyse onu yazıyorum' dedi ortaya bir çıktı ki Atatürk'ün Müslümanlığı O'na dinsiz diyen adamları 40 defa suya götürür susuz getirir.
Bana, 'Muhafazakar bir kimliğiniz var. Atatürk'ü de dini yönlü anlatıyorsunuz' diyorlar. Ben de onlara, 'Benim muhafazakar bir kimliğim yok. Ben Türkiye'deki yüzde 90 nüfus gibi inanan bir insanım. Türkiye'nin yüzde 90'ı muhafazakar mı? Ayrıca bugün muhafazakar dediğiniz zaman akla kâr muhafaza eden geliyor! Bizim onlarla hiçbir alakamız yok, hiçbir zaman da olmadı.
MİLLİ EKONOMİ MODELİ
Birini anmak yetmez arkadaşlar onu anlamamız lazım. Prof. Dr. Haydar Baş kalıplar içine sığmayan bir insandı. 2001'de kriz yaşadık mı yaşadık, 99'da yaşadık, 94'te yaşadık, gelelim bu tarafa 2010'da yaşadık zaten 2002'den beri bitmeyen bir kriz yaşıyoruz, sürekli kriz içindeyiz.. Kapitalizm böyle dönelim komünizme bu Rusya'da uygulandı sonuç kötü, adamlar dağıldı. Yugoslavya'da uygulandı sonuç kötü çıktı. Prof. Dr. Haydar Baş, 'Acaba sizin bu modellerinizde problem olabilir mi, bakalım yeni bir model yazalım para nasıl üretilir, finansman nasıl sağlanır?' dedi.
'5 BİN LİRA VEREMEZ' DİYORDUN
ŞİMDİ 25 BİN TL YETMİYOR!
Şimdi dinlemeyecek ya ekonomi deyince Haydar hoca ayda 5 bin lira asgari ücret verecek! Gördük bak 25 bin alıyorsun yetmiyor. Sen 5 bin liraya 'veremez' diyordun şimdi 25 bin yetmiyor!
Şimdi sanki Haydar Hoca'nın bütün ekonomi tezi asgari ücretin 5 bin TL olmasıymış gibi olayı bunun içine hapsettiler. Bir aç, bir bak ne anlatıyor! Aç bir bak finansı anlatıyor, kapitali anlatıyor, üretimi anlatıyor, tüketimi anlatıyor, makro analiz yapıyor, mikro analiz yapıyor, matematiğini yazıyor. Dolayısıyla bütün ekonomik yöntemlerin, bugüne kadar uygulananların yanlış olduğunu kabul edemeseler bile Haydar Hoca ortaya yine bir fikir koydu. Bu fikir çok büyük bir fikirdi. Bu büyük fikrin içinde milletlerin kendi imkanlarıyla, kendi üretim güçleriyle, kendi kabiliyetleriyle ürünler üretmesi ve milletlerin bundan kendi namına faydalanması vardı.
BİZİM TEK DERDİMİZ HİZMET
O, hep 'Evladım Allah bize bu millete hizmet etmeyi nasip etsin. Bizim tek derdimiz var milletimize hizmet etmek' derdi.
Ben de bu hizmet yolculuğunda tek başıma da kalsam bunu sürdüreceğim ona söz veriyorum sizin huzurunuzda. Atatürk'ün adı her geçtiğinde gözleri dolardı. Allah bizde de onun gibi Atatürk'e bağlılık nasip etsin."
Evet…
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş ile devam ediyoruz.
ÖZGÜRLÜKÇÜ SİVİL ANAYASA…
Soruyor Baş, “Sizin sivil ve özgürlükçü dediğiniz anayasanın diğerinden daha özgürlükçü olacağının ispatı ne?
Belediye başkanını içeri atanların, siyasi parti genel başkanlarını içeri atanların, siyasi parti genel başkanlarına adli kontrol tedbirleri uygulayanların, sokağa çıkan gençleri içeri atanların nasıl özgürlükçü bir anayasa yapacağını düşünebiliriz?”
ATATÜRK’Ü LAFTA MI YAŞAYACAĞIZ?
Ve devam ediyor.
Diyor ki; "Atatürk'ün partisinin Atatürk'ün siyasetinin devam ettirmesi lazım…
Normalde ne beklersiniz Atatürk'ün partisinin Atatürk'ün ortaya koyduğu siyaseti, Atatürk'ün ortaya koyduğu fikri, Atatürk'ün ortaya koyduğu fiili başka hiç kimse hayata geçirmese de hayata geçirsin diye beklersiniz.
Bu işin mantığı budur. Kurucu unsur bir siyasetin, bir yürüyüşün felsefesini belirleyen unsurdur.
Çünkü o siyasetten, o felsefeden kurucu unsuru çıkardığınızda ortada kup kuru, bomboş bir şey kalır.
Onu hayata geçiren, onu güçlendiren, onu ayağa kaldıran o kurucu felsefedir.
Şimdi bakıyorum Atatürk'ün felsefesini sadece lafta mı yaşayacağız? Atatürkçüyüz diyerek Atatürkçü olunabiliyor mu?
Biz ülkenin kurucu iradesinin yolundan gidiyoruz diyerek kurucu iradenin yolundan gidilmiş mi oluyor?
Bunun bir ispatı lazım, ne yapman lazım Atatürk gibi milli ekonomiyi benimsemen lazım, Atatürk gibi devletçi ekonomiyi benimsemen lazım, laikliği Atatürk gibi tarif etmen lazım, halkçılığı Atatürk gibi yaşaman lazım yani kısacası Atatürk'ün ilkelerini Atatürk'ün ortaya koyduğu mantıkla hayata geçirmen lazım. Atatürk'ün ortaya koyduğu ilkelerin bugün hiçbiri Bağımsız Türkiye Partisi haricinde Atatürk'ün ortaya koyduğu şekliyle hayata geçirilmiyor, tamamı saptırılmış.”
RÖVANŞİST SİYASETTEN
UZAK DURMAMIZ LAZIM!
Siyasetteki temel problemlere dikkat çekmeye devam ediyor Baş ve gelinen noktadaki tehlikeler konusunda da şu uyarılarda bulunuyor:
“Türkiye'de siyaset yıllar yıllar boyu şunu yaptı;Ahmet yönetti Mehmet'e zulmetti, sonra Mehmet geldi Ahmet'e zulmetti, sonra Ahmet bir daha işin başına geldi Mehmet'e zulmetti....
Filler tepişti altta çimler ezildi.
Yıllardan beri rövanşist bir siyaset, rövanşist bir yönetim anlayışı ve her zaman bunların bedelini Denizler gibi, Hüseyinler gibi, Yusuflar gibi, bugünkü gibi gençler ödedi.
Bizim Türk gençliği olarak bu rövanşizmden uzaklaşmamız lazım ve kim rövanşist bir anlayışla siyaset yürütmeye sürdürmeye çalışıyorsa ona mesafemizi koymamız lazım.”
ÜÇÜNCÜ YOLUN AMACI NE?
“Üçüncü yol dendiği zaman sanki muhalefetin oyunu bölecek bir siyasi yol gibi algılanıyor. Hayır, bahsettiğim üçüncü yol şu; birbiriyle rövanş kavgası yapan ve milletin derdini hiç umursamayan, siyasi fikirleri bir kenara bırakıp yerine milletin derdiyle dertlenen, o küçücük çocuğun okul öncesi eğitiminden üniversitesini bitirene kadar eğitimini düşünen, ondan sonra onun iş hayatını, evliliğini gerçekten düşünen, aile hayatını düşünen, onun da çocuklarını düşünen nesilleri yetiştirecek olan bir üçüncü yoldan bahsetmek istiyoruz. Bizim burada kastımız üçüncü yol derken bu.
YARGILAMAYI MAHKEMELER YAPAR
Peki nasıl olacak? Şimdi çok gaza gelirsiniz, sosyal medyayı izlersiniz görürsünüz. 'Sen bana bunu yaptın, ben de geleceğim seni yargılayacağım' dersiniz ve büyük alkış alırsınız. Bana, 'Siz iktidar olsanız bunları yargılar mısınız?' diye sordular, ben de dedim ki 'Bak ben iktidar olmak istiyorum, yargıç olmak istemiyorum. Siyasetin işi yargılamak değildir böyle bir şey yok. Bu siyasi anlayıştan bir kere uzaklaşalım zaten bugün problem bu. Beni yargılayacak irade Türk hukuk mahkemesi, bağımsız Türk hukuk mahkemesi iradesidir. Beni siyaset yargılayamaz, o yargıyı da tanımam çünkü öyle bir hakkı da yoktur, haddi de yoktur, hududu da yoktur. Siyasetin böyle bir gücü olmaz yarın ben iktidar olursam da dönüp ben de hiç kimseyi yargılamam çünkü ben siyaset yapmaya, milletin derdini çözmeye geliyorum.
Ve soruyor Baş; "Belediye başkanlarını, siyasi parti genel başkanlarını içeri atanlar özgürlük anayasa yapabilir mi?"
Anayasayı neden değişmek istiyorlar ve hangi maddelerini değişmek istiyorlar? Şimdi, 'Bu darbe anayasası, bunu değişmemiz lazım, bizim özgürlükçü bir anayasa yapmamız lazım' diyorlar. Sizin sivil ve özgürlükçü dediğiniz anayasanın diğerinden daha özgürlükçü olacağının ispatı ne? Belediye başkanını içeri atanların, siyasi parti genel başkanlarını içeri atanların, siyasi parti genel başkanlarına adli kontrol tedbirleri uygulayanların, sokağa çıkan gençleri içeri atanların nasıl özgürlükçü bir anayasa yapacağını biz düşünebiliriz? Dolayısıyla burada demek ki özgürlükçü kavramı içi boşaltılmış, altı oyulmuş sadece sloganda kalmış bir kavram maksat başka ve bu maksadı farkındaysanız ısrarla açıklamıyorlar. Anayasayı değişmek istiyoruz diyorlar ama neyi neden değişeceklerini hiç kimse söylemiyor. Bağımsız Türkiye Partisi'ne düşen nedir? O kritik soruyu sormaktır; anayasayı neden değişmek istiyorsunuz? Size, 'özgürlükçü anayasa olsun' diye şeklinde cevap verecekler. O zaman bana benim özgürlüğümü kısıtlayan maddeyi söyle. Bu maddenin yerine hangi maddeyi koyacağını da söyle."