Her şeyin başı, elbette sağlık ama öyle bir günlere geldik ki; “ver kavurmayı da gör savurmayı!”, denecek türden.
Parası olan yaşasın, olmayan sürünsün, noktasına geldik. Çok hazin, çok acı… Sadece, nezle, grip, reçete yazdırmak için kamu kurumlarına; ilaç almak için eczanelere gidenler bilemez, ne demek istediğimi. Başından geçenler, yaşayanlar bilir ancak.
***
Sağlık, iyice paralı ve pahalı hale gelince, “gözler doymaz oldu!”. Yoksaprensip olarak, elbette bir hizmetin bedelini şu ya da bu şekilde ödemek gerekir ama sağlık söz konusu olunca, “vur deyince de öldürmemek gerekir”. Ne demişler; “Yan kes, bel kes ama insafı da elden bırakmayın!”
***
Fakat bizde, “iş iyice şirazesinden” çıktı. Özel hastaneye gitmeye korkuyorsunuz, içeri adım attınız mı, dipsiz kuyu. “Gak deyince et, guk deyince su!” istiyor. Kamu hastanelerin de ise bırakınız sağlıklı muayene olmayı, randevu almak fermana mahsus. “İllalah!”, dedirtiyorlar, adama. Allah yardımcı olsun, insanlar bu ikilem içerisinde gidip, geliyor.
***
Dostumuz bir doktor, şu tavsiyede bulundu; “Kadir Bey, İstanbul, Bizans’a döndü… En iyisi, siz Kayseri’ye gidin!” tavsiyesinde bulundu. Çok acı, değil mi? Sektörün içinden birisi söylüyor, bunu. Bırakınız tetkik ve tahlilleri, bir prof.muayenesi, 6-7 bin liradan aşağı değil. Kamu hastanelerinin, yerini bile bilmiyorsunuz, “kimi Hanya’da, kimi Konya’da!”. Hem yerini bulsan, gitsen ne olacak ki?
***
Ödeme imkanı olmayan ya da kısıtlı olanlar içi de mutlaka kamu devreye girmeli. Ama hizmetin kalitesi düşürülmeden…Öyle ya, yoksullar, imkansızlar için sağlığın “bedeli” olmaz, olmamalı. Devlet de bunun için vardır.
***
Mesela, beş-on dakikada yapılan bir muayene de kalite falan beklemeyin. Bu, baştan savma bir iştir; birbirimizi kandırmayalım.
***
Tabii, bunu yazarken şunu da biliyorum, “istismara açık bir konu!” Bunu, evvel emirde, “varsılların/hatırlıların istismar edeceğinden” de eminim. İki ucu pislikli bir değnek gibi; konu nasıl “optimize” edilir, uzmanlarına bırakmak gerekir.
***
Gün geçmesin, sağlıkla ilgili hiç de hoş olmayan haber basına düşmesin. İyi ki de basın var. Yoksa, olup bitenlerden haberimiz olmayacak. Büyüklerimizin; “Nurlu ufuklar!” algı operasyonunun etkisi altında kalmaya devam edeceğiz.
***
Hatırlar mısınız? Pandemi döneminde, Avrupa’da hastaneler dolup taşıyor, hastalar sokaklarda yaşıyordu. Görüntüler, tekrar tekrar veriliyordu, “yandaş ve candaş”TV’lerde…
***
Oysa biz de her şey güllük gülistanlıktı; öyle ya, büyüklerimiz öyle diyor, havuz medyası da buna çanak tutuyordu.
***
Allah’tan, gerçekleri haykıran birkaç hoca, birkaç medya vardı da, ne olup ne bittiğini öğreniyorduk. Kamu, beş maskeyi dağıtamıyor, ölü sayısını açıklamıyordu…
***
Yine hatırlar mısınız, Rusya-Ukrayna savaşı patlak verince, Rusya doğal gazı kesecek, “Avrupa soğuktan kırılacaktı!”; karanlığa boğulacaktı. Bunu ısıtıp ısıtıp önümüze koydular, “şükredin, beterin beteri var!”, dediler. Gördük ki, Avrupa soğuktan kırılmadı, karanlığa gömülmedi.
***
Şimdi de, “yenidoğan şebekesinin” çocukları nasıl ölüme terk ettiği gündeme düştü. İyi ki de, birkaç gazeteci varmış. Yoksa haberimiz olmayacakmış. İyi ki de duyarlı savcımız varmış, habere kayıtsız kalmadı. Umulur ki, savcımıza, “haritadan yer beğen!”denmez.
***
Kayseri Tabip Odası Başkanlığı da yapan, Erciyes Üniversitesi Çocuk Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Per, İstanbul'da ortaya çıkan ve kamuoyunda "Yenidoğan çetesi" olarak tanımlanan olaya ilişkin dikkat çeken bir değerlendirme yapmış. Dikkatimi çekti. Tabii hemen, “Kayseri’de de var mı?” sorusunu akla getirdi!.. Acaba var mı?
***
Per Hocamız şunları söylemiş: "Sağlığın piyasalaşması neticesinde ‘Yenidogan bebeklerin’ kaybı ile neticelenen olay aslında bir özet… Yazıklar olsun paragözlere. Bu olay sadece İstanbul da mı? Yoğun bakım sevklerinde kollanan özel hastaneler var mi? Devamı…" ifadelerine yer vermiş.
***
Açıklamasını şöyle sürdürmüş; "Eski Türkiye'de muayenehanelere hasta taşıyan değnekçiler vardı. Yeni Türkiye'de özel hastanelere organ nakli hastaları, Tüp Bebek hastaları, Yoğun bakım hastaları taşıyanlara ne diyeceğiz?" diyerek olayı sert bir dille tepki gösterdi.
***
Hocamız haksız değil. Ama olay sadece sağlığın değil, ülkemizin “özeti!”Yarında devam edeceğim; “Her şeyin başı sağlık!” yazıma.