MUSTAFA CENGİZ


HER YAZILAN, KONUŞULAN DOĞRU MU?

Evet... İnternet'in çıkışı ile birlikte ortada ciddi bir bilgi kirlenmesi söz konusu. Sanal alemde konuşanlara itibar eder, TV'lerde söylenenlere bakarsanız, iyi okumaz, iyi araştırmaz, haberlerin, yazılanların sağlamasını yapmaz iseniz "Yandı gülüm keten helva" Her çağın imtihanı aynıdır: İnsan kalabilmek. İnancını gösterişe, ahlakını öfkeye, sözünü nefret diline satanlardan uzak dur… Vesselam.


Evet...

İnternet'in çıkışı ile birlikte ortada ciddi bir bilgi kirlenmesi söz konusu.

Sanal alemde konuşanlara itibar eder, TV'lerde söylenenlere bakarsanız, iyi okumaz, iyi araştırmaz, haberlerin, yazılanların sağlamasını yapmaz iseniz "Yandı gülüm keten helva"

Hem yaşadığınızı din zannedersiniz, hem Dünyanızı hem de ahiretinizi berbat edersiniz Hz. Ömer (RA)'nın söylemi ile.

Diyor ya mübarek, "İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız."

Herkes fetva vermeye başlar sonra.

Din üzerine bugünkü gibi indirilmiş din-uydurulmuş din arasında bir yerde herkesin kafasının karıştığı Emevi-Arap adetlerinin Gelen-Ek’leri ile bir tablo ortaya çıkar.

Din kullanılarak başta Orta Doğu olmak üzere her yer kan gölüne döner.

Güya herkes din adına savaşmış olurlar.

10 Bin kilometre öteden ABD gelir bütün yeraltı ve yer üstü kaynaklara konar ve hürriyetten-esarete kendi elinizle başınıza gelecek belanın mimarı olursunuz. 

Geçtiğimiz günlerde bu köşede konuk etmiştim.

Sanırım sırası yine geldi.

İlahiyatçı-Edebiyatçı, Yazar, Gazeteci Ayşe Sucu@aysesucu ile devam edelim bugün.

BİR HABERİ FASIK 

DAHİ GETİRSE…

Ayşe Sucu@aysesucu "Her yazılan doğru mu? 

Bu kadar kirli ortamda -Müslümansan eğer, inancın sana araştırmayı emretmiyor mu? 

Bir haberi fasık dahi getirse araştır demiyor mu? 

Müslüman elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyendir; milli bir değere saldırmak, gazi ünvanını almış, Kur’an’ı tefsir ettirmiş bir lidere saldırmak hangi kitapta yazar… 

Edep yahu… Edep!

Ha bu arada Atatürk’ün senin duana ihtiyacı yok. 

Ona bu vatanda her daim dua eden milyonlar var…

57 yıl… 11 savaş… 7 nişan… 24 madalya… 13 kitap…

Ve bir ülke. 

Herkes ölür; bazıları ise millet olur.

Sen, Türk Milleti’nin duasında, Fatihasında, istiklalinde ve istikbalinde yaşamaya devam edeceksin, Atam.

MODERN ÇAĞDAKİ EN GÜÇLÜ HALKA

Diyor ki Ayşe Sucu; “Gazi Mustafa Kemal’in hatırasına vefa gösteren her adım, bu milletin kendi hafızasına sahip çıkması demektir. 

Zira hatırasını korumak, bize bıraktığı fikrî ve ahlâkî mirası yaşatmaktır. 

Bu vefakâr çalışmada emeği geçen herkese gönülden teşekkürler.

Türk tarihinde, fikirle devlet kuran önderler, milletin yönünü belirlemiş kişilerdir. 

Mete Han’dan itibaren, Bilge Kağan, Tonyukuk, Alparslan, Osman Gazi gibi isimler düzen, adalet, bağımsızlık ve millet bilinci üzerine düşünceler geliştirmişlerdir. 

Ancak bu fikir zincirinin modern çağdaki en güçlü halkası Mustafa Kemal Atatürk’tür. 

O, Türk milletinin tarih boyunca taşıdığı bağımsızlık ruhunu çağın gereklilikleriyle birleştirerek fikirleriyle yeni bir devlet, yeni bir kimlik ve çağdaş bir gelecek inşa etmiştir. 

Atatürk’ün yeri, Türk düşünce tarihinde bir dönüm noktasıdır; çünkü onun kurduğu Cumhuriyet, aklın, bilimin ve özgür düşüncenin devleti hâline gelmiştir. 

Fikirler yaşar ve Atatürk’ün fikirleri, Türk milletinin yürüdüğü aydınlık yolun temelinde yaşamaya devam edecektir.”

BAŞÖRTÜSÜ YALANI...

Bu konuya da “İftiralara cevaplar” başlıklı yazısında şu ifadelerle cevap veriyor Sucu; 

“Atatürk devrinde başörtüsü ile ilgili özel, açık ve kapsayıcı bir “genel yasak” metni yoktur.

Kadınların başörtüsüyle devlet görevlisi olarak çalışmaları ya da yükseköğretime katılmaları gibi fiili uygulamalar vardır.

Öte yandan “kamusal kurumlarda ve devlet memurluğu gibi yerlerde başörtüsü yasağı” uygulaması daha çok sonraki dönemlere ait olup, özellikle 1980’ler ve 1990’lar sürecinde belirginleşmiştir.

Yani Atatürk’ün “başörtüsünü yasakladı” ifadesi, tarihsel olarak çok katmanlı bir durumu basitleştirme anlamına gelir ve akademik olarak yanlıştır, tarihî delilleri ve nüansları çarpıtmak demektir.

Hülâsa... iftira, hakikat ilkesini ihlal eden bir düşünce hatasıdır; din, adalet, ahlak ve akıl ona tahammül etmez.”

O HÂLDE SÖYLEYİN

"Atatürk Düşmanlarına Sesleniyorum" başlıklı yazısının son bölümünde diyor ki Ayşe Sucu; 

Hangi din, Allah’ın sıfatlarına ortak olmaya kalkışan, kulluk makamını bırakıp başkalarının imanını ve kaderini tayin etme yetkisini kendinde gören insanlara izin verir?

Hangi iman, kendi inancını mutlak doğru sayarak, başkasının imanını sorgulama, onu tekfir etme cüretini insana tanır?

Hangi şeriat, adaleti, merhameti ve komşu hakkını inkâr eder?

Hangi inanç, hürriyetin, ilmin ve hukukun tesisine düşmanlık eder?

Hangi yüce dîn, zulmü mazur göstermeye; haksız iftirayı haklı göstermeye çağırır?

Hangi itikat, insanı insanlığından daha az kıymetli sayar?

Ve nihayet: yüzyıllar öncesinden, harp meclisinde dahi merhameti ve hakkı hatırlatan; savaşan muharibini bile azarlamaktan çekinmeyen, kalbin mahiyetine dikkat çekip insanları vicdanlarıyla hesaplaşmaya çağıran o güzel Peygamber’in sesi neden işitilmez oldu sizde? 

Ey gafil - kalbini yarıp bakmadın mı-  diye soran Resûl’in hüznünü niçin duymuyorsun? Israrla soruyor "kalbini yarıp baktın mı" diye, defaatle soruyor... ve yıllar öncesinden sana sesleniyor Peygamber, neden sorusunu duymuyorsun?!

İNSANLIK MESELESİ...

Bir gün Medine sokaklarından bir cenaze geçer. 

Hz. Peygamber hemen ayağa kalkar. 

Yanındakiler, 

-O bir Yahudi’nin cenazesi, yâ Rasûlallah, neden kalkıyorsunuz, derler. 

Hz. Peygamber:

-Eleyset nefsen -O da bir candır, değil mi? -diye sorar.

Bu insanlık dersini aktardıktan sonra devamla şunları ifade ediyor sucu; 

İnsanın hakikatine dair söylenmiş en büyük ilahî fısıltıdır bu. 

Zira o anda Peygamber, varoluşun asal çizgisini görmüştür:

İnsan olmak...

Yani, Allah’ın nefhasından pay almış bir nefes taşımak.

Bugün bir saygı duruşunda, bir devletin ortak hafızasına, bir milletin kaderine adı kazınmış bir gaziye bir kurucuya karşı, saygısızlıkla yürüyen kimseler; aslında insanın yaratılış sırrına ve kendi inançlarına sırt çevirdiklerinin farkında bile değiller!

Unutulmasın; insanlık, ayağa kalktığı yerden düşerse, oradan artık hiçbir medeniyet doğrulamaz.

KULAĞA KÜPE...

Müslüman olmak kimlikte yazmaz, dilde ve davranışta belli olur.

Yalan yok.

İftira yok.

Kalp kırmak yok.

Haram yok.

Müslüman ahlakı.

"Müslüman; elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen kimsedir."

Hz. Peygamberin, mümin tanımı bu. 

Şimdi bu gözle bakın çevrenize!..

Tanrı adına hüküm kesenler… 

Aslında Tanrıcılık oynadığınızın farkında mısınız?

Allah sizi akla, edebe, hakikate uyandırsın!

20 MADDELİK BİR ÇAĞRI 

“Bir ilahiyatçı olarak ifade edeyim ki; iman, ahlakta görünür. 

Kaba, öfkeli, kırıcı, nefretten beslenen  kişileri dikkate almayınız. 

Çünkü ahlakı terbiye etmeyen inanç, gösteriden ibarettir. 

Tam da bu noktada kimlerden uzak durmamız gerekiyor; sizler için 20 maddelik bir çağrı hazırladım.” diyor Ayşe Sucu.

Hepsi de birbirinden önemli konu başlıkları.

Arzu ederseniz Ayşe Sucu@aysesucu’nun x hesabından hepsini tek tek okuyarak yorumlarının ne kadar gerçekçi ve doğru olduğunu kendinizde teyit edebilirsiniz.

Sadece 20. Maddeyi buraya alarak bu önemli yazıya bir gönderme yapalım;

Her çağın imtihanı aynıdır: 

İnsan kalabilmek. 

İnancını gösterişe, ahlakını öfkeye, sözünü nefret diline satanlardan uzak dur… 

Vesselam.

MÜNAFIĞIN ALAMETİ 3'TÜR...

Bitiriyoruz.

O kadar söyledik anlamadınız ise. 

Hz. Muhammed (SAV) efendimizin hadisi şerifi ile noktayı koyalım. 

Münafığın alameti üçtür:

-Konuştuğunda yalan söyler.

-Emanete ihanet eder

-Söz verir, yerine getirmez.