KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 02.07.2025 12:30

HAVALAR DA ŞAŞIRDI!

Facebook Twitter Linked-in

“Tarla mı kesekli, biz mi yürüye miyoruz!” misali, böyle olurdu da biz mi unuttuk. Yoksa havalar mı şaşırdı? Bilemiyoruz…

***

Zırnık yiyecek yok, bağlarda bahçelerde… Dona karşı direnen, çok az ağaçta, tek tük elmadan başka… Onlarca kasa elma hasadı olurdu, bizim bahçede. Bu yıl, tek tükleri toplasan bir kasa etmez… Acaba “göz mü dediği!”

***

Kirazdan dallar kırılırdı… Topla, topla eşe dosta dağıt, bitmezdi… Yarısı, ağaçta kalır, kuşlara yem olurdu… Yere dökülenleri tırmıkla toplardık. Zira, zamanla şarap kokusundan geçilmezdi, evin etrafı. Eriğin olmadığı yıl olmazdı… Hele hele “Taşçıoğlu eriği”

***

Arılarla mücadele ede ede kuruturduk. Ben de alerji olduğundan, korka korka yaradım kayısı ve eriği. Üç yıl kadar önce, arı soktu, “şoka” girdik; acile zor yetiştik, ölümden döndük, bir gün yoğun bakımda kaldı. Akın akın gelirlerdi, yarılanların üstüne. Öyle gözüküyor ki, bu yıl arıya da hasret kalacağız. 

***

Bu sene dirhem yok kayısının. Topla topla bitmez, yara yara bitmez; “Hacı baban görmesin!” diye kayısıların toprağa gömüldüğü yıllar çok çok gerilerde kaldı. Lüks altında yarılan kayısıdan damlar, kavuniçi/kırmız renge dönerdi. Hisarcık, Merdivenli’den (Polis Evi) inerken Gediris tarafının manzarası böyleydi. Toplayan, yaran kadınlar da; “olmaz olasıca!”, derlerdi. Öyle ya, gezmeye gidemeyecek (öğle/ikindi gaflesine), dedikodu yapamayacak. Kendi gitti ismi kaldı yadiğar, kayısının.

***

Armut, mutlaka olurdu, hem de her çeşidi. Ona da hasret kaldık… Vişne yıkılır, kavanoz kavanoz reçel yapardık. Cevizi bir yana bırakın, ağacı zor kurtarmış kendisini. İşin garibi yıllarca böyle. Olan ağaçlardan bir şeker çuvalı ceviz zor çıkıyor. Eskiden ceviz çırpıldığında, “cerek” dala değince, dolu yağıyor sanırdınız.

***

Güllerin çoğu sizlere ömür olmuş… Kalanlar da çok isteksiz… Çok gönülsüz açıyor… Allah’tan üzüm var ama sonbahar sonuna kadar bizim orada olgunlaşmaz üzüm. İnanın geçen sene bazı asmalarda, üzerine kar yağmıştı.

***

Allah’tan geçen sene kuruttuğumuz erik ve kayısıdan bir az kalmış, dolapta, onunla sevindik. Ayvalar yıkılırdı, “dut yaprağı çıkmadan yaz gelmez!” derlerdi, büyükler. “Ayvanın çiçek açması”, “dut yaprağının çıkması”, yazın habercisi idi… Bunlardan da eser yok. 

***

Bu coğrafya da “tarım takviminin” önemli aşamalarındandı “ayvanın çiçek açması”, “dut yaprağının” çıkması.

***

Tabii, bu yıl meyve “sizlere ömür olunca”, ağaçların kurtulduğuna sevindik. Sekseninden gün almaya başladık, böyle bir sezon geçirmedik. 

***

Tabii, meyvenin özellikle kayısı ve kirazın olmamasından en fazla kadınları, çocukları sevindirdi. Kayısı toplanacak, yarılacak, kurutulacak, kurular toplanacak, pamuklu torbalara; konurken gazete ya da ceviz yaprağı da konacak. “Güve düşmesin!”, diye…

***

Kiraz ise toplanacak, eşe dosta dağıtılacak, yoğurt kaplarıyla… Bir de ikrama geçse, bari… Kimse gelip toplamaz. Bir de ayaklarına kadar götüreceksiniz, arkadaşların. Toplaması bir dert, dağıtması bir dert; beğendirmek bir dert… Manavlardan, marketlerden aldıkları kirazları zevkle yerler ama gelip ağacından topladıkları mis gibi kirazlar itibar etmezler.

***

Para almayız, pul almayız, üstelik komşumuza biz toplattırırız, bunun karşılığı para veririz, ayrıca evinize kadar gelmiş dostlarınız, çay-kahve ikram edersiniz…

***

 Bağ ve bahçe bizler için ayak bağı. Hele horantan yoksa, yandın. Bir yaz sizi “ökler”. Kayseri dışına adım atamazsınız. Hanım, “topla, dağıt bıktım artık!”, diye diye bu yıl rahatladı… “Parasını verir, alır, yerim!” noktasına geldi. Bir de beğendirsen. Kimi dudak büker, kimi az bulur, kimi eleştirir. Bir başka alem bizim bağcılık.

***

Tabii, hanımlar kadar, ağaçlar da “nadasa yattı”, gücünü kendisine verdi. O nedenle, “dondan” kurtulan ağaçlar çok canlı… Bunun göstergesi de yapraklarının “parlaması”, uzun sürgünler vermesi… 

***

İnşallah, bu senenin acısını seneye çıkartırız da yine eşle dostla meyveyi paylaşırız. Kolay değil yedi dönümlük bahçeye bakmak. Öksürsen duyulacak, kutu gibi parsel ayırıp otantik yapıyı bozmak da istemiyoruz. 

***

Tabii, bunları yazarken, gün döneli on gün oldu… Havalar ısınacaktı, güya… Bu işlerin pîri Hüseyin Cömert Hocamız öyle derdi bizlere… Değerli Hocam bırakınız havaların ısınmasını, günün belirli saatlerinde kalorifer yakıyoruz. Yoksa nedenini o biliyor da bize söylemiyor mu? 

***

Komşuya sordum, onlar da soba yakıyormuş. Demek ki, rahatsız olan bir biz değilmişiz. Sabah kahvaltısını ve akşam yemeğin, haliyle, adetimiz olan kahve içmemizi dışarıda yapardık. Şimdi ise, bazen yapıyoruz, biter bitmez de içeri kaçıyoruz… Tabii, kat kat da giyiniyoruz, sanki kış gibi…

***

Dedim ya, evvelce de mi böyle olurdu, yoksa bize mi öyle geliyor? Bilemiyoruz. Bakalım, önümüzdeki günlerde nasıl hava bekliyor bizleri. Göreceğiz…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —