KADİR DAYIOĞLU


HANİ DEDİM YA!

Dedim ya; “İzahı olmayanın, mizahı olur!”


Hani dedim ya; “İzahı olmayanın mizahı olur!”. Hele korku iklimi dağları sarınca, mizah duygularımız da daha yoğunlaşır. Başlarsınız söze; Diyojen dedi ki; Teodor Kasap dedi ki, Neyzen dedi ki, Eşref dedi ki, Ziya Paşa; “dedi ki…” Derken de, “çizmeden yukarı çıkmamak!”, lazım. Ne olur, ne olmaz…

***

Diyeceksiniz ki, Diyojen’i, biliyoruz, Teodor Kasap nereden çıktı? Biliyorsunuz, Teodor Kasap (1835-1897), hemşerimiz, Tavlusunlu; Rum kökenli… Kasap, Osmanlı basın tarihinde Türkçe olarak çıkarılan ilk siyasi mizah dergisi Diyojen'i yayımlamıştı.

***

Öyle ya, bizler Teodor Kasap, Diyojen, Hoca Nasrettin’in, İncili Çavuşun; Ziya Paşa’nın, Şair Eşref’in, Neyzen Tevfik’in, Aziz Nesinin, Namdar Rahmi Kartay’ın, sayısız karikatüristin vs. torunları olunca, mizahın da hayatımızın bir parçası olması çok doğal. Unutmayın, çok güçlü bir mizah geçmişi var.

***

Kadim dostum, Mak. Y. Müh. Ahmet Doğan Işık’ın bir gönderisini paylaşmak istedim.

***

Lokantanın birinde o yörenin en tanınmış pehlivanı çorba içiyormuş. Derken zayıf cüsseli, sıska bir birisi daha girmiş içeri. O da çorba istemiş. Garson çorbayı getirmiş, müşteri limon da istemiş. 

Garson;

- “Beyefendi son limonu şu karşıdaki beye verdim maalesef limonumuz kalmadı”, der.

***

Sıska görünümlü müşteri de;

-  "Olsun, o beyefendinin sıktığı limonu getir"

Garson da;

- "Aman beyefendi o buraların en namlı pehlivanı, sıktığı limonda suyu mu kalır".

Müşteri;

 - "Olsun kardeşim sen getir".

***

Pehlivan da olanları göz ucuyla seyretmekte. Garson gider pehlivanın masasındaki sıkılmış limonu getirir ve masasına bırakır. Pehlivan sıkılmış limonun suyunun çıkmayacağını bildiği için bıyık altı gülmekte.

 ***

Suyu sıkılmış limonu alır ve öyle bir sıkar ki çorbaya inen suyun şıkırtısı öbür masalardan duyulur. Hem Pehlivan hem de diğer müşteriler şaşkınlık içinde kalır. Özellikle gururu da kırılan Pehlivan müşterinin yanına gider; 

- "Bu yörede gücü ile nam salmış en ünlü pehlivanım benim. Sen kimsin ki bu limondan hala su çıkartabildin? Bana adını bahşeder misin, yiğidim?" 

- “Mehmet Şimşek...”

***

(Tramp), resmen koltuğa oturmadan, Tayyip Beye, övgüler dizmeye başladı… Pek hayra alamet değil, doğrusu… Öyle ya; “Düğün değil, bayram değil eniştem beni niye öptü!” Övdü mü, yerdi mi? Bilmiyoruz. Göreceğiz!

***

Sayın Erdoğan, “pahalı mal satan işyerlerine ve pahalı mallara boykot edin!”, demiş… Vallahi, “boykota” gerek yok. Zaten, eşiğinden içeri adım atamıyoruz; cepte para yok! “Cep delik, cepken delik; kevgire döndük!”

***

Adam, oğlana akıl vermiş;

- Babanız aç öldü!

El cevap;

- Buldu da yemedi mi?

***

Eeee… Boşuna dememiş büyükler; “Ver kavurmayı da gör savurmayı!”

***

Bilinen hikaye… Hoca Nasrettin, misafirliğe gitmiş… Sofra kurulmuş. Ev sahibi, derin ve büyük bir kaseye konmuş hoşafa, “Oh!” çekerek kaşık sallıyor. Hocanın ki ise, tabak gibi bir kapta. Hocanın canı sıkılmış; “Şu kaseyi bana verseniz de bir az da ben ‘oh!’ çeksem olmaz mı?”

***

Şimdi sırada, Mandoli Artin’in rast makamında bestelediği, yürük semaiden bir bölüm var;

“Hep, mürg-i, dile mi, bu, cefâ, bülbüle, yok mu?

Feryâda, ne, hâcet?”

***

Belki anlarlar diye, üstatları N.F.K’da dizeler;

“Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;”

***

Dedim ya; “İzahı olmayanın, mizahı olur!”