KADİR DAYIOĞLU


GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN?

Güzel günler ve ruh sağlımızın bozulmaması dileği ile, bugün alıntılar vereceğim.


Güzel günler ve ruh sağlımızın bozulmaması dileği ile, bugün alıntılar vereceğim. Bunlara her yerde rastlayabilirsiniz.1960'lı yıllarda Akıl Hastanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmış.

***

Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup; "doktor bey ne yapalım" diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimi.

Mutemet Bey: 

- "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der.

***

Doktor önde birkaç personeli arkasında trencilik oynayarak bütün şehri "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Başhekim yönünü hastaneye çevirir kaçan deliler hastaneye geri dönmüş. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnun.

***

Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin 612 kişi…

***

Biliyorsunuz, modern anlamda ilk akıl hastanesinin kurucusu Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Usman (1884-1951)… Hocamız bu hastane ile anılır, ruh sağlığı bozulanlara; “Mazhar Osmanlık oldu!”, derler.

***

Tabii, Hastanenin müdavimlerinden birisi de Neyzen Tevfik… Nöbet geldiğinde, soluğu hastanede alırmış. O nedenle hiç yatağı kaldırılmazmış… Tedavi olur, çıkar; tekrar tedavi olur çıka… Mazhar Osman, bakmış olacak gibi değil… Son defa uyarır Neyzen’i; “Bak seni son defa taburcu ediyorum. Bir daha gelirsen, sittin sene seni buradan çıkartmam!”, der… Neyzen, yemin billah söz verir… Taburcu olur.

***

Gel zaman git zaman, Mazhar Osman, Tevfik’i koltuğunun altında bir büyük şişe rakıyla yakalar, Galata Köprüsünde.

- Bu ne Neyzen?

- Rakı doktor.

- Çabuk dök onu, Haliç’e.

- Dökemem, yarısı İbrahim Çallı'nın.

- O zaman yarısını dök.

- Olmaz, üstteki onun

***

Çok sarhoş olduğu bir gece rastladığı gece bekçisine sorar:

- Evladım Neyzen Tevfik'in barakasını arıyordum?

- Ama... ama... Neyzen Tevfik sizsiniz?!

- Sana neyzen Tevfik'i soran kim bre deyyus, evini sordum evini!

***

Boyu çok küçük ve tıknaz olduğu için “mini mini vali” olarak da tanına Ord. Prof. Fahrettin Keri Gökay, İstanbul’un hem valisi ve hem de belediye başkanı. Aynı zamanda ruh hekimi de… Akşamcılar, küçük boy rakıların (25’lik) adını, “Fahrettin Kerim” koymuşlardı. Garsona; “Getir bir Fahrettin Kerim” derlermiş. Öyle ya merhum müthiş bir içki düşmanıydı.  Tabii, bir de rakı şişesi tombulmuş. Bizim gençliğimiz de; “35’liklere” denirdi. Ama bunlar tombul değildi.

***

Gökay, “içkinin zararları” konulu konferansını vermektedir. Bir ara: “Rakının her kadehi, hayatımızı bir saat kısaltır” der. Dinleyicilerin arasında bulunan Neyzen, yerinden fırlayıp bağırır:

- Eyvah, yandık!

- Hayrola?

- Hesap ettim; meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş.

***

Yine Mazhar Osman, Neyzen’e içkiyi yasaklamış… İçmeyeceğine dair bir de ant içirmiş… Aradan zaman geçmiş, Doktor; bir yerde içki içerken rastlamış… Hemen hatırlatmış, içtiği andı:

 

- "Hani içki içmemek üzere ant içmiştin?"

- "Üstat, biz fakir adamız… Bulunca içki içeriz, bulmayınca ant!"

***

Üstadımız, bir gün Üsküdar iskelesinde âmâ arkadaşına rastlamış. Hal hatırdan sonra; arkadaşı sormuş; “Ahvali dünya nasıl?” “Mirim gördüğün gibi!”

***

Meyhaneden çıkmış evine dönerken, dar bir sokakta karşılaştığı bir başka sarhoş ile karşılaşır. Tanımadığı adam;  “Ben senin gibi ciğeri beş para etmez herife yol vermem!” Neyzen geri çekilir, yolu açar; “Ben veririm!”

***

Dönemin maliye nazırı hakkında yolsuzluk dedikoduları ayyuka çıkmış. Neyzen'e soruyorlar: "Ney çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?" "Maliye nazırı değilim ki, çalarken zevk alayım."

***

Merhumun mezhebi, meşrebi hep sorgulanmış. Mesela bizim rahmetli peder, Neyzen’i “hazret” diye anardı. Bir “ehl-i beyt” muhibbi olduğu muhakkak. Aynı zamanda “hafız-ı Kur’an”. Şu sözü onun halini çok iyi anlatır: “Neyde Mevlevi, meyde Bektaşi’yim!” Daha ne desin… 

***

Şu dizeler de onun: “Feleğin kahpe başında paralansın parası / Ben güzel sevmeye geldim değil ekmek yemeye”.

***

Bezm-i meyde “saz başlayınca”, “söz biter, saz başlar”. Çoğu meyhanede bu söz, “serlevha” gibi asılır. Tabii, bazıları saza başlanınca, sanki anlıyormuş gibi, görüntü veriri. İşte bunlar için Neyzen şu dizeleri düşmüş:

 

Sanma ki ciddiyet ile sarfederim sanatımı

Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir

Bezm-i meyde sühefanın saza meftun oluşu

Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir

***

Merhum Mehmet Akif çok yakın arkadaşı ve hocası. Büyük saygı duyar Akif’e… Bazen de ağzına geleni söyler, Akif hiç alınmaz. Bir gün Akif; “Bak yaşlandın… Artık şu septetmeyi bıraksan iyi olur!” “Hocam, ben o kapının köpeğiyim, bilmez mi halimi? Bazen hırlarım, bazen severim!”