kg

KADİR DAYIOĞLU


GIVIRTAMADIM AĞA YİĞENİM!

Aday, seçmene sormuş; - “Geçen seçimlerde ölen siz miydiniz yoksa babanız mıydı?” Sormaya devam etmiş; - “Geçen seçimlerde öptüğüm siz miydiniz yoksa ananız mıydı?”


Hacı emmin başlarmış askerlik anılarını anlatmaya... “Komutana dedim ki…” diye başlarmış. Baktı ki, dinleyenler “yemiyor!”, “gıvırtamadım ağa yiğenim!” diyerek işin içinden sıyrılmak istermiş... 

***

Bazı iktidar mensupları, hacı emmi gibi anlatıyor; kimileri “aba altından sopa gösteriyor!”,  kimileri de “bizim partiye oy vermezseniz projeniz geçmez; para pul yok ha!; ” diyor... 

***

Baktılar ki, kimse “yemiyor!”,  bu sefer “gıvırtamadım ağa yiğenimin!” kibarcasını söylüyorlar; “Yanlış anlaşıldım!”

***

Bir tarihte, bir sosyalist partinin taşra üyeleri, köyün birine gitmiş, kahvede toplananlara nutuk sıkıyor. Şöyle alacağız, şöyle vereceğiz; şöyle asacağız, böyle keseceğiz… Sakinler pür dikkat dinliyor… Ama ön sırada oturan birisi, “oooo…!” dercesine, elini bilekten, sallayarak daire çiziyor; “gel de külahıma anlat!”, diyor sanki…

***

Nutuk sıkanın yanında ki arkadaşı, ceketinin eteğinden çekiyor, başını dönen arkadaşına; “bırak konuşmayı, yemediler, hadi gidelim!”, diyor.

***

1970’lerde CHP, gelişen solun önünü kesmek için, “ortanın solu!”nu umde olarak kabul etmişti. Tabii, bu sözden halk tedirgin oldu… Muhalifler de aleyhlerine kullanıyor; “Ortanın solun, Moskova’nın yolu!” diye propaganda yapıyorlar.

***

Bir toplantı da sordular, CHP’li adaya; 

- “Ortanın solu nedir?” 

Ne yapsın konuşmacı; 

- “Boynuzsuz koyunun hakkını, boynuzlu koyundan alıp ona vermek!” 

***

O toplantı da bizim Avukat Savaş Kaya olsa mutlaka;

- “Gıvıttıramadın hacı abi!” derdi.

***

 “Gıvırtamıyorum ağa yiğenim!” sözü şu fıkrayı anımsatır, bana... Uysa da uymasa da anlatacağım... Gençler pek bilmez evvelden kahvelerde, çay bahçelerinde; yazlık sinemalarda tahta sandalyeler vardı... Oturdun mu, “gıcır gıcır!” gıcırdardı...

***

Çay bahçesinde oturmuşlar, bir yandan sohbet ediyorlar, diğer yandan da çaylarını içiyorlar... İçlerinden birisi osurmak ihtiyacını hissetmiş... “Zart!” diye çekse ayıp olacak... Kıçını sağa sola oynatarak sandalyeyi gıcırdatmaya başlamış... Sandalye gıcırdarken de, ufaktan ufaktan yelleniyormuş... Uyanığın biri bunun farkına varmış; “Hemşerim, hemşerim gacırtıyı gucurtuya denk getiriyon amma çıkan kokuyu ne yapacağız!” demiş...

***

Bizimkiler de; “gacırtıyı gucurtuya denk getirmeye çalışıyorlar ama çıkan kokular ne olacak?” 

***

Konu siyasetten açılmışken, yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum. CHP’nin kaderi hep, “ne yaptınız ki?” sorusu ile muhatap olmak... Şimdi de öyle değil mi? Yine bir seçim döneminde, CHP’liler Sarıoğlan’a gidiyorlar, propaganda için... Sarıoğlan hem DP’nin ve hem de DYP’nin kalelerinden... 

***

Meydana kürsü kurulmuş, CHP’liler başlamışlar yapacaklarını anlatmaya... Dinleyenlerin arasına sızan DYP’liler de sürekli laf atıyor; “iktidarınızda ne yaptınız ki?” Bizimkiler de ıhlıyor, tıslıyor, 1950 öncesi yaptıkları hiçbir şey gelmiyor, akıllarına... İmdatlarına, o anda Sivas’a giden tren yetişiyor... Kürsüdeki arkadaş; “Bakınız bakınız, peki şu treni Sarıoğlan’dan kim geçirdi?”

***

“Ne yaptınız ki?” sorusuna bir örnek de Hisarcık’tan... İkisi de rahmetli… Eski Başkanlardan Mehmet Uçmaz, 1980 öncesi ilk seçimini, yanılmıyorsam, Bağımsız olarak kazanmıştı... 1984’te ise ANAP’tan aday oldu ve kazandı ama Mustafa Erdoğan’ın (Çömez) itirazı üzerine, geçmişte “evrakta tahrifattan” aldığı ceza nedeniyle seçimi iptal edildi, yerine DYP’li Çömez oturdu... 

***

Seçim çalışmaları esnasında, rakipleri Uçmaz’a; başkanlığında Hisarcık’a ne yaptığını soruyor... Ne derse; “yalan!” sözü ile tepki alıyor... Bir iki derken, Mehmet Hoca kızıyor, sorana dönüp, ellerini havaya açıp; “Allah’tan korkun be; şu ellerimle, Mülayımların evinin önüne diktiğim ağaçta mı yalan!”

***

Yine uysa da, uymasa da bir fıkra daha anlatacağım... Nasrettin Hoca’yı komşuları çevirmiş; başlamışlar hanımını karalamaya... “Hocam, hanımınızın kulağını bir çeksen çok iyi olur. Zira, sabah ezanında evden çıkıyor, akşam ezanına kadar çalmadığı kapı, dolaşmadığı yer kalmıyor!” Bunun üzerine Hocamız gülümsüyor; “Vallahi söylediğiniz doğru mu bilmem... Şayet dediğiniz doğru olsa, arada sırada bizim eve de uğrardı!”

***

İsterseniz sık verdiğim bir fıkra ile bitireyim yazımı: Aday, seçmene sormuş; 

- “Geçen seçimlerde ölen siz miydiniz yoksa babanız mıydı?” 

Sormaya devam etmiş; 

- “Geçen seçimlerde öptüğüm siz miydiniz yoksa ananız mıydı?”