İki kadın aralarında dert yanıyor, yetmişine merdiven dayamış kocalarını çekiştiriyorlarmış. Birisi demiş ki; “Aaaa… Şekerim… Bizimkisi ikide bir tutturuyor, hanım seni boşayacağım; genç birisini alacağım… Ben de, boşarsan boşa, diyorum… Öyle ya bu yaşta kendini çekecek birisini, b.k bulur!”
***
Diğeri hemen lafa karışmış; “Ben nasıl boşarsan boşa diyebilirim, aaa… şekerim… Biliyorsun bizimki, zamanında müdürlük müdürlük yaptı… Bunu bilen birisi, bir b.k sanır da teklifini kabul eder!”
***
Şimdi vereceğim anekdot ALFABE yazarımız, hemşerimiz, merhum Ahmet Hilmi Güçlü hocamız için anlatılır… Hocamızın ismini esirgedik, bir mekana, bir sokağa, bir caddeye ismini verebilirdik. Bu konuyu, tekrar Memduh Başkana hatırlatmak isterim. Muhtemelen, ilkokul da onun ALFABE’sini okumuştur. Değerli Hocamızı, sevgi ve saygı ile anıyorum.
***
Hocamız tahlil yaptırtmış, “damar sertliği” teşhisi konmuş… Durumunu soran bir dostuna; “Bu dünya garip bir dünya, evlat! Tam da ihtiyacın olduğu bir yaşta, sertleşmemesi gereken yer sertleşiyor; sertleşmesi gereken ise, bana mısın demiyor!”
***
Yine hocamızın, tavla oynarken; “fermuarın açık hoca!”, diyene rakibine; “ölü evinin kapısı açık olur, evlat!”, dediği söylenir…
***
Bilen kaldı mı bilmiyorum… Merhum Ordinaryüs Profesör Fahrettin Kerim Gökay, “akıl ve ruh sağlığı” uzmanı… “Küçük Vali de denirdi… Bundan mülhem, merhum abimiz, Hacı Ali Şapçı’nın da lakabı, “Küçük Vali” idi…
Hocamız, “alkol düşmanı” olduğundan, “akşamcılar”, “küçük rakıya” Fahrettin Kerim Gökay ismi takmışlar; meyhaneciye, “çek bir Fahrettin Kerim!”, derlermiş… Biz, “Fahrettin Kerimlere” yetişemedik ama bilenler anlattı, şişe, küçük ve biraz tombulcaymış…
***
Aradan bunca yıl geçti, Fahrettin Kerimler hiç eksik olmuyor…
***
Demem o ki, mizahın gücü karşısında kimse duramaz… Hele hele bu iletişim çağında, “yasaklar” hiç de anlamlı değil… Baksanıza, daha geçen gün, Meclis TV’den yayınlanmayan, “Yolsuzluk Fezlekeleri” görüşmesini, bazı milletvekilleri, “Iped”leri ile naklen verdi…
***
Neyse; Hazreti Neyzen (rahmetli peder böyle hitap ederdi, biz de ona uyduk) bir gün bir Yeşilay toplantısına gitmiş. Fahrettin Kerim içkinin zararlarını anlatıyormuş: “Efendiler, her kadeh rakı, hayatımızdan bir saati alır götürür”. Biraz parmak hesabından sonra “Eyvah” diye bağırmış Neyzen. Sonra eklemiş: “Bu hesaba göre ben öleli 40 sene olmuş”.
***
Bir gün dostunun biri hocamıza; “Falan seninle ilgili şunları söylüyor, haberin olsun!”, deyince gülmüş; “Vallahi benim için ne söylediği önemli değil. Asıl ben onun için bir şeyler söylersem o önemli!” Dedik ya hocamız, “Deli Doktoru”…
***
1950 seçimleri öncesi, İstanbul Vali ve Belediye Başkanı aynı zamanda… Taksim meydanda ki coşkulu kalabalığı İsmet Paşa’ya gösterip; “İşte Paşam, İstanbul!” sözüyle de ünlü… Seçimin sonucu da malum…
***
Bir müdürler toplantısında Kız ortaokulu müdiresi, Kayseri Lisesi Müdürüne dert yanmış; “Hocam, öğrencilerinize söyleseniz de okulumuzun önünde dolaşmasalar!”
***
Müdürün cevabı ilginç: “Söylemesine söylerim müdüre hanım, bizim çocuklar okulunuzun önüne gitmezler ama korkarım, bu sefer de sizin kızlar, Lise önünde gezmeye başlar!”. Lise Müdürü de Şakir Soykal imiş. Bu anekdotu da sevgili abim Mak. Müh. Suat Hastorun anlatmıştı. Suat Abi de müthiş bir hafıza var. Spordan, siyasete; tarihten Kayseri Hafızası’na kadar çok sağlam ve doğru bilgi sahibi. Entelektüel seviyesi, kimse alınmasın, kimse kızmasın Kayseri ortalamasının çok çok üzerinde. Şiddetli bir rahatsızlık geçiriyor. O nedenle görüşemiyoruz. Acil şifalar diliyorum.
***
Eczacı Ünal Abi’nin (Özkan) de Suat Abi’den aşağı kalır yanı yok. Bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını bir yazabilse, “yer yerinden” oynar, Kayseri’de. Adeta, “sır küpü”. Çok ısrar ettim, anılarını yazması için. Hep, güldü… Şimdi ise, hastalıkla cebelleşiyor. Altmış küsur yıllık abime, dostuma acil şifalar diliyorum.
***
Bilen bilir… 1960’lı yıllarda, gençler, Kız Ortaokulu ve Kız Enstitüsü’nün bulunduğu Meydan-Emek arasında “volta” atardı… Tabii, bir de bu cadde üzerinde, zengin aileler haliyle kızları otururdu. Yoruldular mı, “İncarabın (İncetan) kahvesinde” soluklanırlardı. Kahve de bir nostalji olarak kaldı. Bina yıkıldı, aile yeni bir bina yaptırttı. Kahve de anılarda, tarihte kaldı…