KADİR DAYIOĞLU


FREIDMAN MATRİSİ

Şimdi bu matrise bakarak; geçmişte yapılan; şimdi de yapılmak istenen yatırımlar/harcamalar hakkında bir fikir sahibi olabiliriz... Doğası gereği insanlar bu matriste anlatılmak istenilen doğrultusunda davranış sergileme eğilimindedir ki, bunun etik olmayan işlerle hiç mi hiç ilgisi yoktur... Ayrıca, hayatımızda, hem de çok sık,  rastlarız örneklerine...


Çok zaman önce, çok değer verdiğim aziz dostum merhum Murat Yerlikhan ile yatırımları konuşuyorduk. “Bir yatırımda ya da bir harcamada, insanlar nasıl davranır? Yatırımlarda israf, keyfilik var mı, denetimler yeterli mi? ” vs. sorularına yanıt arıyorduk. 

Kayseri’de yapılanlar ve yapılacak olanlar bağlamında söylüyorum; lehte ya da aleyhte olanların hiçbiri ama hiç biri bunların “iktisadiliği” hiç gündeme getirmedi/getiremedi... Yine tabi, bir kısmı bilmediğinden; bir kısmı da, “sen yatırıma karşı mısın?” sözüne muhatap olmamak; tabi bir kısmı da “iktidar” ile kapışmamak için ağızlarını açamadılar... Ama bugün “kaynak” bulamamaktan yakınıyorlar... Günaydın!

2002-2007 arasındaki “global bolluğu” kendi kerametimiz gibi algılayıp “hovardaca” harcadık... Şimdi ise, bu zaafımızı, “global krizin” üzerine yıkıp aklanma çabasındayız... Hep söyledim; ülke kaynaklı krizin ayak seslerini, “global”den çok önce, 2007 ikinci yarısında duymaya başlamıştık...

Dönelim “Matrisimize”... Yerlikhan bu esnada bana, hiç duymadığım Freidman Matrisinden söz etmiş; çizip anlatmıştı. Çok ilginç gelmişti bana; aslında bu, hepimizin bildiği, sıkça yaşadığımız olayların formülasyonundan başka bir şey değildi... İsterseniz, günlük hayatta çok karşılaştığımız, okuyunca; “doğru ya!” diyeceğimiz Matrisi bir kez daha hatırlayalım...

Matris ile anlatılmak istenen özetle; “İnsanlar kendi paralarını kendisi ya da başkası için; yine insanlar başkasının paralarını kendisi ya da başkası için harcarken nasıl davranır?” sorusunun yanıtıydı... 

ABD’de Reagandöneminin baş ekonomisti ünlü iktisatçı Milton Freidman’ın formüle ettiği ve literatürde “Freidman Matrisi” olarak anılan ekonomik formülün, anlayabildiğim kadarı ile,  esası şöyleymiş:

a) Kendi parasını kendisi için harcayan kişilerin faaliyet gösterdiği alanda -  tam piyasa ekonomisinin egemen olduğu alan - etkinlikler en üst seviyede gerçekleşmekte. Burada kişiler, en kaliteli malı en düşük fiyattan almak için çaba sarf etmekteler.

b) Kendi parasını başkası için harcayan kişiler, “nimetlenen” ve “külfetlenen” farklı olduğu için, sonuçta en düşük fiyatı tercih etmekte, kaliteyi hiçbir şekilde dikkate almamakta. Zira parayı ödeyen tüketme durumunda, kullanma durumunda değil. Çoğu, hayır ve hasenat için yapılan harcamaları; çalışanlara verilen yemekleri bu gruba sokabiliriz...

c) Başkasının parası kendisi için harcamalara gelince; burada  fiyat önemini kaybetmekte, kalite ön plana çıkmakta. Kişi aldığı malın, hizmetin fiyatını bile sormamakta, en yüksek kaliteyi tercih etmekte; etkinlik ve verimlilik söz konusu olmamakta... “Babam sağ olsun!” diyenler ve “miras yiyenler!” bu cümleden...

d) Başkasının parasını başkası için harcayanlar için durum şöyle: Burada, ne kalite, kaliteli olsa bile ne amaca uygunluk,ne fiyat(ihaleye çıkmış olması sonucu değiştirmez, kastedilen nihai fiyattır) sorulmakta; sonuçta, “yapılabilirlik”, ekonomik etkinlik ve verimlilik en alt düzeye inmekte. 

Benim diyeceğim ise şu: Şimdi bu matrise bakarak; geçmişte yapılan; şimdi de yapılmak istenen yatırımlar/harcamalar hakkında bir fikir sahibi olabiliriz... Doğası gereği insanlar bu matriste anlatılmak istenilen doğrultusunda davranış sergileme eğilimindedir ki, bunun etik olmayan işlerle hiç mi hiç ilgisi yoktur... Ayrıca, hayatımızda, hem de çok sık,  rastlarız örneklerine...