Biz de bu gün, farklı şeyler söyleyelim dedik. Öyle ya; onu yazsan alınıyorlar; bunu yazsan alınıyor. Birliğimizi, dirliğimizi, beraberliğimizi “bozmayalım, arkadaşlar!” diyor... Onlarca yıldır dinlerim bu nakaratı ama birliğimizin, dirliğimizin bozulduğu falan da yok… Geçmişte, böyle başlamıştım bir yazıma.
Fakat farklı şeyler söylemek mümkün olmuyor. Olaylar ister istemez sizi, içine çekiyor. Olup biteni gördükçe, söylenenleri duydukça kahrolmamak elde değil. Mesela mı? Mesela: Ülkemizin, bir asırda oluşan “demografik dengesi”, yakın zamandaki göçlerle “bozulma” gibi bir sürece giriyor. İnanın, bunun peşinden bir ‘kaos’un gelmesinden korkuyorum.
***
Bayramlaşma için ülkesine giden ve dönen Suriyeli sığınmacıların tekrar geri dönmesine dikkat çekip, “madem gidebiliyorlar neden orada kalmadıklarını”; akın akın gelen Afgan göçmenlerinin neden geldiğini soran ve sorgulayanlar hemen yaftalanıyor: “Faşist!” Sormak ve sorgulamanın, “faşizm” ile ne ilgisi var, anlayamadım. Oysa bunlar özgür bir ülkede olması gereken.
***
Tüm dönemler için söylüyorum; egemenler, kazandıkları pozisyon ve konforu kaybetmemek için “birlik, dirlik”, “iç ve dış düşman” söylemine sımsıkı sarılır. Ahali de “unutma illetli” olduğu için; “ya hu, geçenlerde de söyleniyordu bunlar. Ama iç ve dış düşmanların bir türlü geldiği yok!” diyemiyor. Siyasiler özellikle iktidar sahipleri de ahalinin, “unutma illetinden” yararlanıp, sandıktan çıkmayı bekliyor… Bu kısır döngü, ömrü hayatımızda sürekli gündeme gelir ama hemen unuturuz.
***
Mesela, daha dün olan “açılım süreci” ve bu süreçte muhalefetin iktidara, iktidarın muhalefet söylediği sözler unutuldu gitti. Allah’tan “Google amca var!” da ne ararsan buluyorsun.
***
Siyasi seçmene sormuş: “Geçen seçimler de ölen siz miydiniz yoksa babanız mıydı?” Sormaya devam etmiş; “Geçen seçimler de öptüğüm siz miydiniz yoksa ananız mıydı?”
***
Rahmetli Çetin Altan’ın deyişi ile “Hazine’den geçinmeliler” olduğu sürece, “kapıkulluğu” da sona ermez. Yine bir başka üstadımız Ege Cansen’in dediği gibi: Bu sistem sürekli “kapıkulu üretme” meylinde. Direnenlerin çoğu, bir zaman sonra “kapıkulu” olmayı tercih ederler. Yoksa, ayakta durabilme şansları kalmaz.
***
Mesela, sonucu önceden bilinen; yapım sürecinde kuralları değişen bir “kamu ihale” sisteminde, dışlananlar ne yapacak; alanlar ne yapacak? Birincileri, nâçar kalıp “kapıkulu” olmaya uğraşacak; “kapıkulları” da, Anka kuşu; “gak dedikçe et, guk dedikçe su verecek”.
***
Tabii, bol bol makam ve mevki dağıtmakta “kapıkulluğuna” açılan bir başka kapı. Çifte maaşlar, gereksiz görevlendirmeler; liyakat değil de sadakatin egemen olduğu atamalar; ihdas edilen pozisyonlar da bu cümleden.
***
Neyse!.. İyisi mi sizlere bugün, suya sabuna dokunmayan, sağdan soldan “aşırdıklarımdan” bir demet sunayım:
***
“Her türlü yetenekten o kadar da yoksun değilim, politikayla uğraşmak için.” (Anatole France)
***
“Siyasal bir parti, birkaç kişinin çıkarı için; çoğunluğun aklını yemesidir.” (Alexander Pope)
***
Politikanın bir tanımı da şöyleymiş: “Halka hizmet vaadiyle iktidara gelip, halkı kendine hizmet ettirme uğraşı.”
***
"İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez" (Ziya Paşa)
* * *
Zâhirî hâle bakıp etme dahîl bir ferdi
Çekilir çile değil çille-i germ ü serdi
Kendi hâlince olur her kişinin bir derdi
Tükenir mi feleğin sille-i nerm ü serdi
Mihneti kendine zevk etmedir âlemde hüner
Gam ü şâdî-i felek böyle gelir böyle gider
Güftesi* Mehmet Sâdi Bey’e“!”, bestesi Hacı Arif Bey’e ait, mâhûr eserin anlamı şöyleymiş: “Görünen hale bakıp hiç kimseyi dışlama. Acı ve tatlı çileler, çekilir çile değildir. Herkesin kendi halince bir derdi vardır. Feleğin yumuşak ve sert silleleri tükenmez. Dünyada hüner, eziyeti zevk haline getirebilmektir. Feleğin sevinci ve üzüntüsü böyle gelir, böyle gider”. (Kaynak: www.devletkorosu.com)
(*): Enderunlu Vasıf’a ait diye bildiğimiz güfte için Bakanlık/Devlet Korosu kayıtlarında, “Mehmet Sâdi Bey’e ait!” notu nasıl düşülür anlayamadım. Tuncer Hocamıza soralım.
