31 Temmuz ile 7 Ağustos tarihleri arasına denk gelen “eyyam-ı bâhur”da en sıcak günleri yaşarız. Bir anlamda bu günler, “zemherinin çat ayazının” hüküm sürdüğü günlerin karşılığı. O nedenle eskiler; “zemherili günlere”, “yanarın yamacı” derlerdi…
***
Uzmanlar, "Eyyam-ı bâhur, en sıcak günler anlamına geldiğini belirtiyor. Bu dönemlerde Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası'nda ki çöl bölgeleri aşırı ısındığı ve o bölgelerdeki sıcak hava, kuzey bölgelere kadar taşınarak ülkemizi de etkilediği biliniyor.
***
Bu günlerde hava sıcaklıklarının yer yer 40 derecenin üzerinde olması, beklenir… Mesela, Hisarcık’ta bizim evde 60-65 cm taş duvara, çatıya rağmen içeride 26 derece civarında, sıcaklık. Bunun iklim değişikliği ile ilgisi yoktur… Doğal bir olaydır. Yine eski bağcılar iyi bilir, bu günlerde “yaprak kıpırdamaz”.
***
Bugün, ağustosun beşi… Daha, bir buçuk ay yazımız var. Her yaz klasik hale gelen orman yangınları da bir bir ortaya çıkmaya başladı. Yüzlerce hektar orman şimdilik yandı, sonrasını Allah bilir. Yüz hektarın bir milyon metrekare olduğunu belirteyim. Belirteyim de facianın büyüklüğünü anlayalım. İnşallah diyelim, temenni edelim sıcak yaz, peşinden susuz yazı getirmez…
***
Tabii, bu günlerde sıcakların olması beklenir. Zira, dutlar, kayısılar “akacak”, kirazlar olgunlaşacak. Tabii, varsa… Bunlara da hasret kaldık. Gençliğimizde, “olamaz olsun!”, dedirten başta kayısı olmak üzere, meyveleri sayarak yiyoruz, artık. Ağaca bakıp, tek tek sayabildiğimiz günlerdeyiz... Hele hele ceviz… Bırakınız doyumluğu, tadımlık bile yok. Olan da kurtlu…
***
Şiddetli sıcakların hüküm sürdüğü şu günlerde, garip şeyler de yaşamıyor değiliz. Belediyelerimiz, oldum olası, tüm uyarılarımıza rağmen, çayırları, sıcaklığın pik yaptığı saatlerde suluyorlar. Kimi otomatik, kimi elle… Verilen suyun ne kadarı bitkiye, ne kadarı yollara, ne kadarı da buhar olup gidiyor? Bir hesap yapmak lazım.
***
Oysa işin uzmanları, sulama işlerini akşam serinliğinde, imkan yoksa gün ağarırken sabah vakti yapmak gerekir diyorlar, azami yararı elde edebilmek için. Tabii, düzensizlik nedeniyle, yollara akan suyun da haddi hesabı yok. Patlayan borulardan, Hisarcık yolunda, oluk oluk suyun saatlerce aktığının yakın tanığıyım. Şehir içinde de…
***
Bir de, bol su verilince çayır çimen gür olur, ağaçlar daha iyi büyür sanıyormuşuz. Oysa, fazla suyun kök gelişimini engellediği, çilleri çürüttüğünü bilmek gerekirmiş. Mesela, Ekim sonrası verilen sular, kış uykusunu geciktir, o nedenle “erken don” vururmuş bitkileri. Oysa biz, “zemherinin çat ayazında” soğuk aldı sanırmışız.
***
Geçenlerde, sabah altı da, Kıranardı Kent Ormanı’na gittim, Bentbaşı’ndan suyu bizim oraya çevirmek için. İnanın, Mesire alanında fıskiyeler, yolları suluyordu… Yok ilgililer merak ediyorsa, sulama saatlerinde bir teftiş yapsınlar, dediklerimi yerinde görsünler… Tabii, arkta su nerede… Olanı, depoya veriyorlar.
***
Biliyorsunuz, iki kol kalınlığındaki suyumuza, Kent Ormanı için “el koydular!”Eeee… Devlet bunlar, el koyarlar mı koyarlar; “kadim hak!” falan hak getire bunlar için. Tabii, geçmişi bilmediklerinden bunu yapıyorlar.
***
Peki, muhterem ahali bunun farkında mı? Ne gezer, devlet çalgısına ayak uydurmuş gidiyor. İçlerinde, tilki gibi kurnaz olanlar da (mesela Gülmersu’yun bazı aboneleri) bizi kullanmak istiyor, pahalı suyu yazmamızı söylüyor. Bana ne sizin kullandığınız suyun pahalılığından… İşte Büyükşehir, işte KASKİ orada duruyor… Gidin anlatın derdiniz, “Marko Paşalara!”
***
Hep diyorum; yağış ve rüzgarlı havalarda arabasından inmeyen, makam odasından çıkmayan yetkililer, muhterem ahalinin neler çektiğini bilemez. Rüzgarda, şehrin ne denli kirli, yağışta altyapının ne kadar yetersiz olduğunu görürsünüz.
***
Toplumda, “hukuka saygı” diye bir kavram oluşmadığından, bu tür davranışlar da çok doğal. “Hukuk bilinci” oluşmamış bir toplumda, bu kabil işlerin oluşması da… Bizim rahmetli Yaşar Uğur hocamız; “adam arabayı alıyor, yolları da, kaldırımları da satın aldığını sanıyor!”, derdi… İnanın, hocamızı çok özledik… Cins adamdı, vesselam!..
***
Sulamalar için de benzeri şeyleri söyleyebiliriz. Suyun, nasıl etkin ve verimli kullanıldığını görmek isteyenler, sabahları sıcak yataklarından kalkıp, etrafı bir kolaçan edecekler. Tabii, bizler de “kıt olan”su kaynaklarını etkin ve verimli kullanabiliyor muyuz? Ne gezer…
***
Çuvaldızı başkasına batıran muhterem ahali, önce iğneyi kendisine batıracak. Mesela, özellikle yazın, şehir merkezinin koktuğunun farkında mı KASKİ yöneticileri. Şehir merkezini gezmelerini tavsiye ederim.
***
Bazı sokak ve caddelerde, kokudan, burnunuzun direği kırılıyor… Acaba neden? Su kullanımının azlığından mı yoksa, altyapı yetersizliğinden mi? Bilemiyorum…