KADİR DAYIOĞLU


ESKİ MAHALLELERİMİZ

Bunların tam listesini, 19. yy için Hüseyin Cömert Hocamızın “19. yy Kayseri” kitabında bulabilirsiniz. İsmet Demir Hocamızın “TemettüatDefteri”nde de…


Eski Mahallerimiz derken kastım, Cumhuriyet Meydanı’nı merkez aldığımızda, takribi 3-4 km yarıçaplı alan içerisine giren mahalleler… Yoksa hinterlant nedeniyle oluşan mahalleler toplamı değil… Yine günümüzde merkezi temsil eden Kocasinan’da 93 ve Melikgazi’de 58 mahalle gözüküyor. 

***

Eski Kayseri’de, irili-ufaklı, çoğu 30-40 haneyi geçmeyen, herhalde yüzü biraz aşkın mahalle vardı… Çoğu hafızalarda ve kayıtlarda kalan; Karaimam, Hacıkasım, Hacı Mansur, Hacıvelet, Baldöktü, Hunat, Yanıkoğlu, Serçeönü, Muammerbey, Zekaibey, Çandır, Yeniceismail, Hacıkılıç, Dilaverpaşa, Hasbekkitçi, Çorakçılar, Mustafa Necip, Nazım Bey, Caferbey, Eski Bedesten, Camiikebir gibi…

***

Bunların tam listesini, 19. yy için Hüseyin Cömert Hocamızın “19. yy Kayseri” kitabında bulabilirsiniz. İsmet Demir Hocamızın “TemettüatDefteri”nde de…

***

Neyse, amacım isim listesi vermek değil, bir konuyu anımsatmak… Konu da şu; mescitlerimiz… Bir ya da iki mahallede bir mescit vardı… Camilerimiz, iki elin parmakları kadardı. Camii Kebir (Ulu Camii), Hacı Kılınç, Hunat, Gülük, Kurşunlu, Han, İki Kapılı Camii, Şıh Camii, Cıncıklı Camii vd… 

***

Geçenlerde yolu Çifteönü tarafına düştü… Düvenönü’nden girdim yürüyerek; çocukluğumun geçtiği yıllar gözümün önünden geçti, git git bitmeyen sokaklardan geçtim, bazen, özellikle ıssız sokaklarda ürkerek yürüdüğümü anımsadım. 

***

Öyle ya, yaz geldi mi mahallere boşalır, ahali bağa göçerdi… Ne diye göçmesinler… Yazın bunaltıcı sıcağından, karasinekten, lağım kokusundan ancak göçerek kurtulurdunuz…

***

Eski Mahallelerden bir eser kalmamış… Mescitler ve bir de bazı cadde/sokak isimleri olmasa, nerede olduğunuzu bilemezsiniz. Allah’tan bir de Erciyes var… Bu sayede Kayseri’de olduğunuzu biliyorsunuz…

***

Eser kalmayınca, evler yıkılınca, saatler içerisinde geçtiğimiz bölge ne de kısaymış… İnanın, Düvenönü’nden girin, on dakika sürmüyor Çifteönü’nden çıkmak… Güzel imar yolları açılmış. Çok miktarda boş parsel var. Tabii, adım başı rastladığınız mescitleri fotoğraflayabilmek için biraz uzadı seyahatim…

***

Yüz, yüz elli metre araya serpilmiş mescitlere rastlıyorsunuz… Mesela Karaimam, Alihoca, Çifteönün, Peynirli, Otmanoğlu, Ahmet Özderici  gibi cami/mescitlere rastlıyorsunuz. Bu kısa gezimde bir şey daha dikkatimi çekti… Çoğunu Melikgazi Belediyesi tamir ve ihya etmiş… Değerli Başkanımız Mustafa Palancıoğlu’nun şahsında Melikgazi Belediyemizi kutluyorum… 

***

Üzerine türkü yakılan, meşhur Çifteönü Çeşmesi ve Çifteönü Camii de ne kadar yakınmış… Tabii yine o eski meşhur “Çifteönü fırınından” eser kalmamış. Ama cadde üstünde apartman altında bir fırında ismi yaşıyor. “İyiler Mezarlığı” ve “ÇifteönüMezarlığı”nın yerinde yeller eseli yıllar, yıllar oldu. Allah’tan “İyiler Sokak” kalmış. 

***

Bunların yanından da Haseki Caddesi geçmiş. Başkan Mehmet Özhaseki’nin mahallesi, Karaimamburası… Camii, iyi korunmuş… Kıblesinde de Mustafa Özgür İlkokulu var…

***

Ama Çifteönüçeşmesi biraz bakımsız kalmış. Konuyu Başkan Palancıoğlu’na açtığımda, “Abi, onu biliyoruz ve tamir ve ihyasını programımıza aldık!” dedi ve ilave etti;“Orada bulunan iki kitabenin, günümüz harfleri ile yazılmış birer kitabe ilave edeceğiz ve uygun olmayan taşları da değiştireceğiz!” dedi…

***

Bu vesile ile bir şey anımsattım, Başkanımıza. Hayırsever Ahmet Çarşıbaşı tarafından restore ettirtilen Ali Hoca Camii’nin girişinde bulunan demir sundurma kapı hiç de uygun düşmemiş. Mümkünse bunun mesela çok güzel bir ahşap konstrüksiyonla değiştirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

***

Aslında demir imalat, tüm eski eserlerin önemli bir sorunu… Kolay olduğundan mı yoksa ucuz olduğundan mıdır nedir, bilemem… Ama çoğunda ya giriş kapılarında ya da müştemilatlarında çirkin mi çirkin demir konstrüksiyona rastlamak mümkün.Hal böyle olunca; merhum Y. Mimar Oktay Ekinci’nin, Kayserililer için söylediği; “Ya siz, Sinan’ın torunu değilsiniz ya da Sinan sizden değil!”

 

Ekinci haksız değil… Sinan’ı, Sinan’ın talebesi Mehmet Ağa’yı, Balyan ailesini yetiştiren bu topraklarda, “akl-ı selimin”, “zevk-i selimin” uçup gitmesi anlaşılabilir gibi değil… Tarihi eserlere monte edilen o çirkin imalatların, anlamsız ilavelerin mutlaka kaldırılması gerekir. Eski Eserler Kurum, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve Müftülük ne için var? Anlamakta zorlanıyorum. 

***

Sonra, Annemin mahallesiÇakaloz’a geçtim… Evimiz Peynirli Camii ile neredeyse bitişikti…  Büyük bir evdi…Ahırlar, sofalar, tokanalar, uzun bir hayat vardı. Matra Sokak’taydı… Yerine yüksek bir bina oturmuş… Bunun yanına da pazar kuruluyormuş. Çocukluk belleğimde kala “İyiler Sokağı” gördüm, bunun üzerindeki “Otman Oğlu Cami”ni de…Meğer, evimize ne kadar yakınmış!..

***

Burada “Otman” sözcüğü dikkatimi çekti, bende “Otman Baba” çağrışımı yaptı… Bu bir tesadüf müydü acaba? Bir Bektaşi/Kalenderi şeyhi, Rumeli’ye giden akıncı cetlerimizin önderlerinden “Otman Baba”ile arasında ne tür bir bağlantı vardı? İncelemeye değer.

***

Otman Baba ile ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum: “Timur zamanında Anadolu'ya geldiği, Germiyan ve Saruhan bölgelerinde uzun müddet dolaştıktan sonra Fâtih'in şehzâdeliği sırasında Manisa'da bulunduğu ve daha sonra Rumeli'ye geçtiği rivâyet edilmektedir. Otman Baba, Rumeli'de muhtelif fetih hareketlerine de katılmış bir Kalenderî şeyhidir. Otman Baba tekkesi Bulgaristan'dadır.”

***

Yine rivayet olunur ki; İlk Osmanlı Padişahı Osman Bey’in asıl adı “Otman”dır… Mesela, 36 Osmanlı Padişahı içerisinde Muhammed (Hz.) Ali, Ömer ve Bekir ismine hiç rastlamadım… Bu tesadüf mü? Yoksa bir saygının, hürmetin gereği mi? Yine mesela; Ali, Ömer, Bekir’in olmadığı yerde ne diye Osman olsun ki? Yanılıyor muyum?