Dostoyevski; “Eğer ertelediğin şey mutluluğun ise, kaybedeceğin şey, koskoca bir hayattır.” der…
Ne var ki mutluluğun ne olduğunu bilmekle beraber, nasıl erişileneceğini bilmek de bir o kadar önemli…
Dünyada yaşayan her canlının da mutlu olmak en doğal hakkıdır ve mutluluğunu yakalamak için peşinden koşmak ister.
Mutluluk elbette sadece insanlar için değil, dediğim gibi tüm canlılar için de gereklidir.
Örneğin, bir sokak köpeğini okşarken, onun kuyruk sallaması ve size bakışı, mutluluğunu anlatır. Bir kedinin başı okşandığında, ayaklarınıza sürtünürken miyavlaması…
Dağdaki çiçeklerin arıları misafir ederken yaşadığı mutluluk gibi…
Ağaçları önce yaprakları, ardından çiçekleri ve daha sonra da meyve vermesi, ardı ardına ağaçların mutluluğudur. Çünkü yapraklarında gölgesi ile çiçeklerinde kokusu ile, verdiği meyvelerle insanları nasıl mutlu ettiğini görür de mutlu olur…
Meyve vermese de Çınar ağacının koca gövdesinin altında, güneşin ortalığı ısıttığında, gölgelik ederek insanları mutlu etmesi mesela…
İşinizden güzel ve başarılı bir gün geçirdiğinizde, akşam elinize çiçek alarak eve geldiğinizde, kapıyı açan eşinize çiçek verdiniz mi?
İşte o çiçekler eşinizi mutlu ettiği gibi, kendinizin ve eşinizin mutlu olduğunu gren çocuklarınız da sizinle mutlu olur.
Ya da akşam gelirken çocuklarınızın sevdiği bir şeyi alıp, kapıyı çaldığınızda, içeriden “Babam geldi anneeee…” diye bağıran çocukların, kapıyı açtıklarında onlara vereceğiniz hediye ile sevinip, mutlu olup size sarıldıklarında, eşiniz de sevinir onlarla beraber, siz de ailenizle birlikte sevinirsiniz, mutlu olursunuz.
Demek o ki, sevinmek de mutlu olmak da tek başına olacak bir şey değildir.
Mutluluğu birlikte yaşadığımızda, gerçek hayatı yakalamış oluruz.
Peki, tek başına mutluluk yakalanmaz mı?
Bilmem, yakalanır mı dersiniz?
Tek başınıza evde oturmuşsunuz…
Hani derler ya “Kukumav kuşu gibi” diye, nesine mutlu olacağız Ki…
Yaklaşık on aydan bu yana evde hapis gibiyiz. Sokağa çıkmaya korkuyoruz, evde her gün yapmayı özlediğimiz şeyler bile tek düze gelmeye başladı.
Eskiden telefon evlerde bir yerde dururdu…
Çaldığı zaman heyecanla koşar açardık…
Arayan özlediğimiz birisidir veya iyi bir haber almışsak eğer, mutlu olurduk.
Şimdi telefonlarımız her yerde, her zaman elimizde, numarasına bakıyoruz, sevdiğimiz ise mutlu oluyor, sevmediğimiz ise, “Amaaaan…” diyerek ayıp olmasın diye açıyoruz. Yani kimin aradığını bile biliyoruz, heyecanı yok ki…
Hani eğlenceli ve büyük aile yemekleri?
Hani torunların oradan oraya koşuşturduğu görüntüler?
Hani gelip boynunuza sarıldıkları anlar?
Çocuklar okullarına gidemiyorlar…
İnsanlar işlerine gidemiyorlar ya da işsiz kaldılar, geçinemiyor, askıda ekmeğe muhtaçlar…
Gördüğünüz ve yaşadığınız gibi, son on aydan bu yana, mutluluğumuzu gerçekten erteledik…
Eğer ertelenen mutluluk, kayıp bir hayat ise, evet hayatımızın bir bölümünü “Kayıp” olarak yaşıyoruz.
Eğer “Yaşamak da bu mu?” diye kendimize sormaya başladı isek, gerçekten kayıp bir hayatımız oldu artık.
XXX
Şamil ekinci, sosyal medya hesabından bir yazısını paylaşmış…
Yazdığına göre, Mehmet Özhaseki, Kayseri ziyareti sırasında “Halk, CHP’den yaka silkti. Üç dönem Belediye Başkanlıklarında neler yaptıklarını herkes biliyor. Siyasetçi dürüst olmalı, yalan söylememeli, Genel Başkanları yalan söylüyor, milletvekilleri yalan söylüyor” diyesiymiş…
XXX
NİYAZİ BAHÇECİOĞLU İLE İLGİLİ BİR ANI…
Takas’tayız…
Bir açılış törenindeyiz…
Rahmetli Niyazi Bahçecioğlu, oturuyor, yanında Dr. Memduh Büyükkılıç, onun yanıda da dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki.
Rahmetli Niyazi Bahçecioğlu, yanında oturan Sayın Memduh Büyükkılıç’a “Başkanım, bana bir mezar yeri verseniz mezarlıktan” dedi…
Büyükkılıç hayret ifadeleri içinde döndü Özhaseki’ye, “Bak başkan, Niyazi Ağabey ne diyor, ‘mezarlıktan bir mezar yeri verseniz bana’ diyor” dedi…
Özhaseki, Bahçecioğlu’na doğru eğildi, “Abi… Gerçekten mi mezar yeri istiyorsun, senin mzar yerin yok mu?” diye sordu…
Rahmetli Niyazi Bahçecioğlu, “Yok… Gerçekten yok mezar yerim…” dedi…
Özhaseki, “Hallederiz ağabey…” dedi ve konu kapandı…
Kayseri’de CHP’den üç dönem Belediye Başkanlığı yapan kişi, Niyazi Bahçecioğlu…
12 Eylül darbesinde tutuklanan, yargılanan ve beraat eden Niyazi Bahçecioğlu…
Bir mezarı bile olmayan da Niyazi Bahçecioğlu…
Ve ne garip değil mi? Öldüğü gün hala mezar yeri yoktu da, mezarlıkta bir yer buldular, mezarı da oldu…
Belediye Başkanlığı döneminden sonra, evinden çıkıp da Sivas Caddesinden tek başına, başı dik, çarşıya yürüyerek giden, herkesle muhabbet eden, saygı gösterilen kişi de Niyazi Bahçecioğlu…
Üç dönem CHP’den belediye başkanlığı yapan başka biri daha mı var da biz bilemedik acaba?
Hani varsa bilsek de “…ne yaptıklarını herkesin bildiği…” yolsuzlukların hesabını sorsak…
Ya da sorsak…
CHP’den sonra, CHP dönemlerinde yapılan yolsuzluklar hakkında neden C. Savcılığına suç duyurusunda bulunmadınız diye…
Yoksa “Üç dönem belediye başkanlığı yapmış, mezarı bile olamamış birinin nesini alacağız?” diye mi düşündünüz de sesiniz çıkmadı?
Elbette Sayın Mehmet Özhaseki böyle bir cümle kurdu ise…