Genelde Kıraathane’ye gidenler ya da bir başka deyimle Kahvehane’ye gidenler iyi bilirler.
Mekan sahibi ya da ocakçı ya da ayakçı kapanmaya yakın bağırır.
“Eller son olsun beyler”
Geçmiş olsun.
Üttünüz ya da ütüldünüz.
Orası size kalmış.
Büyük ihtimalle elbirliği ile size yüklemişlerdir hesabı ama yapacak bir şey yok.
Biraz da durum keriz hesabı ise.
Vah ki vah…
Bu yoklukta bir de hesap ödeyeceksiniz.
Kar da, kışta…
Çoluğun, çocuğun nafakası.
Bir de eskisi gibi değil.
Durumlar epey vahim.
Bizim zamanımızda hesap açık olurdu.
Gelen yer, giden içerdi.
Kimisi fındıklısını, kimisi gofretlisini.
Şimdilerde yenileri çıkmıştır.
Aklınıza ne gelirse.
Kimisi tost, kimisi köfte ekmek söylerdi.
İşi abartanlar mı?
Onlar komşudan ya tavuk, ya döner söylerlerdi.
Ne de olsa kendisinden çıkmayacak.
Sineği bol olurdu her masanın hali ile kerizi de…
Bulmuşlar madeni.
Yükle yükleyebildiğin kadar.
O dönemler tarih oldu.
Şimdi başka madenler var.
Türkiye’nin 4’te 1’ini kazıyorlar.
225’e yakın ülkenin nerede ise 200’ü Türkiye’nin dört bir yanını eşiyor, deşiyor.
Altın var zira.
Derlerdi de inanmazdınız değil mi?
“Türkiye’nin taşı toprağı Altın” diye.
Hah…
İşte…
O Altını elin gavuru çıkartıyor ülkemizde.
Biz mi?
Gücümüz yeterse birkaç külçe kaçak-maçak.
Arapların canı soğulsun.
Bizimle epey işleri var.
Girdi-çıktı-boğazda yalı-malı meseleleri.
Zaten ülke sığınmacı cenneti olmuş.
Tabi ki de bu bir zenginlik.
72 Tefrikaya bölünmüş ümmetin, 52 Milletten ne idüğü belirsiz bir oluşumun, anlaşılmayan lisanları ile götür AŞ iş başında.
Dünya’nın dört bir yanında
Yoksa düğünde takacak bir küçüğe bile gücümüz yetmez oldu.
Şimdi bir bardak çay bile ısmarlayacak babayiğit bulmak mümkün değil sanırım.
Mumla da arasan, çıra da yaksan zor.
Zaten emekli tayfasının durumu belli.
Gitmiyorlardır kahveye, kıraathaneye.
Nasıl olsa Belediyeler emekliler için bir yerler yaptı.
Yazın parklar var nasıl olsa.
Kışın da hanım “Git öte” dediyse.
“Gözüme gözükme” diye de ekledi ise…
Yandı gülüm keten helva…
Soluğu büyük ihtimalle belediye tesislerinde alıyorlardır.
Eskiden şöyle bir çarşıya pazara çıkılırdı.
Esnaf, eş, dost ziyaret edilirdi.
Çayın demlisi, kahvenin kallavisi söylenirdi.
Hatta ikincisi için bile ısrar edilir, “İç Allahı’nı seversen, bak içmezsen ölümü gör” diye de eklenirdi.
40 Yıl hatırı vardı kahvenin.
Şimdilerde kilosu 600 lira olan Kahve haberiniz var mı?
Ya Asgari ücretliye ne demeli?
Nasıl gitsin otursun Kahvehaneye.
Ya da çay evine.
En kötü bardağı 10-15 TL.
İki de sinek düştü ise yarım saatlik muhabbetin faturası en az 100 TL olur maazallah.
Evin en kötü ihtimalle 3-4 günlük 10-15 ekmek parası.
Ya gelmeyeceksin.
Ya oynamayacaksın.
Ya da iyi oynamayı bileceksin.
Kuralına göre.
Adabına göre.
Adamına göre.
Bu Kuralına göre meselesi biraz derin.
Ya üç kağıdını bileceksin, ya çalacaksın, ya da şirketleşeceksin.
Bu işlerin kompedanları var.
Yani bu işin uzmanları.
İyi tezgah açanları.
Pazarcı tezgahı gibi.
Hepsi var.
Ne ararsanız.
Gerçi bu işler devlet eli ile oluyor.
Her ne kadar Cuma hutbesinde “Kumar günahtır” dense de devlet eli ile yasal olanı var, yasal olmayanı var.
Sırala gitsin.
Demem o ki.
Eller son olsun beyler.
Türkiye’nin durumu malum.
Nereden nereye.
Çaylar, kahveler içildi.
Hatır, gönül kalmadı zaten.
Herkes kendine çalışıyor son çeyrek yüzyılda.
İçeridekiler-dışarıdakiler elbirliği yapmışlar.
Askere kurşun sıkanlar, terör örgütü liderleri gelsin “Ankara’da evi hazır. Ev hapsi yatsın. Müsait bir zamanda da TBMM’ye girsin!” diye de ağıtlar yakıyorlar.
Bu ülkede ne kadar terör/ist sevici varmış!
Aman Allahım…
Bunca toprağa düşen vatan evladını kimsenin düşündüğü yok.
Ağlayan anaların göz pınarları kurudu ağlamaktan haberiniz var mı?
Eşlerin, çocukların yürekleri halen dağlı duruyor, biliyor musunuz?
Babalarının, kardeşlerinin gözleri halen yollar da “Gelecek” diye bekliyorlar görüyor musunuz?
Seveyim sizin popülist politikalarınızı.
ABD ile AB ile İsrail ile her türlü tezgahın içinde olun.
Bize de Rapunzel’den, Andersen’den masallar.
Tabi ki yersen…
Son söz mü?
Eller son olsun beyler.
Kapatıyoruz…
2025’te de bu kafa ile giderseniz yenisi açılacak.
Ey Türk uyan, uyanmanın zamanı çoktan geldi de geçiyor bile!...