RECEP BULUT


DÜNKÜ POLOMİĞİN GERÇEK YÜZÜ NE OLABİLİR?

Cumhuriyet kolay kazanılmadı…


CHP Milletvekili Çetin Arık, hem kendisine hem de İl Başkanı Ümit Özer’e yer ayrılmadığı gerekçesiyle Vali Şehmus Günaydın’a tepki gösterdi:

Cumhuriyet Bayramlarında hep gerginlik yaşanır…

Oysa millet olarak topyekün sağcısıyla-solcusuyla bugünü coşkuyla kutlamamız lazım…

Çünkü Cumhuriyet kolay kazanılmadı…

Cumhuriyet neden 30 Ekim’de değil de 29 Ekim’de ilan edildi, onu yan tarafta en ince ayrıntılarına kadar ayrı bir yazıda anlatacağım için burada uzun uzadıya o konuya girmiyorum…

Şimdi gelelim dün Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının yapıldığı Cumhuriyet Meydanı’nda ki tören alanında ve daha sonra da Valilik kapısında yaşananlara…

Tören başlamadan önce Vali Şehmus Günaydın ile CHP Milletvekili Çetin Arık arasında bir tartışma patlak vermiş…

CHP Milletvekili Çetin Arık, niye kendilerine protokol de yer ayrılmadığını sormuş…

Vali Şehmuz Günaydın’da, törene katılacağınıza ilişkin bize olumlu bir cevap gelmedi diye cevap vermiş…

Sonuçta CHP Milletvekili Çetin Arık’a alelacele protokolde bir koltuk ayarlanmış ve nihayet tören bittikten sonra, CHP Milletvekili Çetin Arık, Vali Şehmus Günaydın’a, her bayramda böyle yapılıyor, bize saygısızlık ediliyor, buna kesinlikle müsaade etmeyeceğiz türü serzenişlerde bulunmuş…

 Vali Şehmus Günaydın, bunun üzerine Çetin Arık’ı valilik makamına davet etmiş ve “Dediğiniz gibi benim gerek Özel Kalem Müdürüm ve gerekse Protokol Müdürüm bir hata ve bir yanlışlık yapmış ise açıkça çıkıp sizden özür dileyeceğim. Ama öğrendiğim kadarıyla benim memurlarımdan kaynaklanan herhangi bir yanlışlık yok. Buyurun valilik makamına gidelim, kamera ve telefon kayıtlarını hep birlikte inceleyelim. Sizi 26 Ekim ve 27 Ekim tarihlerinde iki kez aramışlar, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılıp katılmayacağınız sorulmuş, fakat sizden olumlu bir cevap alamamışlar. Sizin katılacağınıza ilişkin bir talebiniz olsa niye biz gerekeni yapmayalım Çetin Bey? Sizin şahsınıza ne tür bir yanlışımız olabilir? Peki, işin aslı sizin dediğiniz gibi çıkmazsa siz özür dileyecek misiz?” demiş…

Valilik makamı kapısına kadar gelmişler, kapıda da benzer tartışma yaşanmış… Vali Şehmus Günaydın’ın daveti üzerine tam Çetin Arık valilik makamına çıkacağı sırada kendisiyle birlikte Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını izlemek için gelen partilileri Çetin Arık’a Valilik makamına çıkmaması için telkinde bulunmuş, bunun üzerine Çetin Arık’ta Vali Şehmus Günaydın’ın davetine rağmen Valilik makamına çıkmadan kapıdan dönmüşler…

Vali Şehmus Günaydın’ın daveti üzerine Çetin Arık ve İl Başkanı Ümit Özer, Valilik makamına çıksalar, Vali Günaydın, Özel Kalem Müdürü ve Protokol Müdürünü huzura çağırsa:

“Getirin bakalım, Sayın Vekilimi ya da danışmanını hiç aramış mısınız? Aradıysanız ne zaman hangi tarih ve hangi saatler arası aramışsınız? Ne tür bir cevap aldınız? Elinizde telefon kayıtları ve internet mail çıktıları var mı?” diye sorsa her şey ayan-beyan tabak gibi orta çıkacaktı!

Ama ne acı ki başta CHP Milletvekili Çetin Arık ve CHP İl Başkanı Ümit Özer, gerçeği öğrenmek için Vali Şehmus Günaydın’ın davetini kabul edip makama çıkma zahmetine ve nezaketini bile göstermediler…

İddianız da haklıysanız sonuna kadar iddianızın izini süreceksiniz!

Hesap sorulması gerekiyorsa hesap soracaksınız, hesap vermeniz gerekiyorsa hesapta vereceksiniz!  

Öyle kameralar karşısında şov yapıp çekip gidemezsiniz!

O bayramın bu tartışmaların gölgesinde kalmasına vesile olmayacaksınız!

Hele hele Cumhuriyeti kuran partinin milletvekili ve il başkanıysanız!

Yok öyle yağma! Buna hakkınız da yok, hukukunuz da!

 

ÇETİN ARIK BASIN  AÇIKLAMASINDA  NELER SÖYLEDİ?

CHP Milletvekili Çetin Arık daha sonra bu konuyla ilgili olarak aynen şu açıklamada bulunmuş, noktasına-virgülüne dokunmadan aynen paylaşıyorum:

“Bugün valiliğin tertiplediği cumhuriyet bayramı kutlamalarına katıldık. Ve orada gördüğümüz manzara iktidar partisinin milletvekili sayın vali ile birlikte tebrikleri kabul ediyor. Ana muhalefet partisinin milletvekili olarak ben de oradayım.

Özel kalem müdürü gördü, korumaları gördü, 15 dakikada önce gittik. Gelmemiş milletvekiline yer ayırtılmış ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekiline  yer ayırtılmamış.

Şu biline ki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekilini yok saymak, cumhuriyeti yok saymaktır. Buna asla ve asla müsaade etmeyeceğiz, müsaade de etmedik. Şimdi diyorlar ki, davet ettik. Evet, aradı özel kalem müdürleri, dünkü ağaç dikme törenine katılamayacağımızı ama cumhuriyet bayramı kutlamalarına mutlaka ve mutlaka katılacağımızı söyledik. Buna rağmen bize yer ayrılmadı. Yarım saate yakın ayakta bekledik. Sayın valiye şunu söyledim. Sayın valim siz devletin valisisiniz. Sizin makam aracınızda Türk bayrağı var. Benimde yakamda Türk bayrağı var. Dolayısıyla bir partinin yani iktidar partisinin milletvekilini yanınıza alıp kutlamalar yaparken ana muhalefet partisinin milletvekiline yer göstermemek ne demektir ve nerede benim yerim diye sordum. Bunun telafisi yok. Bu bize yapılan ikinci şey. Ama şunu bir kez daha söylüyorum ki ne kadar engellemeye çalışırlarsa çalışsınlar, ne kadar yok saymaya çalışırlarsa çalışsınlar Cumhuriyet Halk Partisi kupon arazilerinin peşinde koşanların partisi değildir. Cumhuriyet Halk Partisi ya istiklal, ya ölüm diyenlerin partisidir.

Onun için cumhuriyeti korumakta, cumhuriyetin değerlerini korumakta boynumuzun borcu. Dün bedel ödedik, bugün bedel ödüyoruz, yarında bedel ödeyeceğiz. Ve bu güzel ülkeye birinci sınıf demokrasiyi cumhuriyet halk partisi olarak getirmek boynumuzun borcu diyorum. Yaşasın cumhuriyet, yaşasın Cumhuriyet Halk Partililer. Cumhuriyet bayramınız kutlu olsun. Buradan Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere silah arkadaşlarını minnetle yad ediyorum.”

CHP Milletvekili Çetin Arık’ın açıklaması aynen böyle…

Gelin bir de olayı taa başından sonuna kadar şöyle bir analiz edelim de işin aslı neymiş bir anlayalım…

Öyle ya Atamızın bize emanet ettiği Cumhuriyet Bayramının ne anlama geldiğini konuşmak yerine vay efendim bize niye yer ayırmadınız tartışmalarıyla günün anlam ve önemini kaçırmayalım…

PEKİ İŞİN  ASLI NE?

Bu olay sabah saatlerinde bana yansıdığı andan itibaren gelişmeleri dakika dakika takip ettim…

Önce, tören alanına giden CHP İl Başkanı Ümit Özer’e bile yer ayrılmamış, MHP İl Başkanı Serkan Tok, ayakta kalan CHP İl Başkanı Ümit Özer’e nezaketen, “Başkanım ayakta kalmayın, buyurun benim yerimi size vereyim!” demiş ve MHP İl Başkanı Serkan Tok için ayrılan yere oturmak zorunda kalmış dediler!

Törenden sonra MHP İl Başkanı Serkan Tok’u cep telefonundan aradım ve kendisine, “CHP İl Başkanı Ümit Özer içinde yer ayrılmamış, ayakta kaldığını görünce nezaketen size ayrılan yeri ona vermişsiniz doğru mu?” diye sordum.

MHP İl Başkanı Serkan Tok:

“Kesinlikle doğru değil! Hem bana hem de CHP İl Başkanı Ümit Özer’e üzerine isimlerimizin yazılı olduğu ayrı ayrı koltuklar ayrıldı. Bende tören alanına ilk geldiğimde yerimi aradım ve yerime oturduktan bir süre sonra gelen CHP İl Başkanı Ümit Özer’inde yerini aradığını görünce başkanım buyurun size ayrılan koltuk burada diye kendilerine seslendim ve o da geldi benim yanımda kendisine ayrılan yere oturdu. Mesele tamamen bundan ibaret. Hatta Vali Bey ile Çetin Bey arasında bir tartışma olduğunu görünce ben Sayın İl Başkanına Çetin Bey ile Vali Bey arasında bir tartışma var galiba, isterseniz bir ilgilenin deyince o da kalktı oraya gitti” dedi.

MHP İl Başkanı Serkan Tok’tan aldığım bilgiyle de yetinmedim…

Tören alanında görev yapan bir arkadaşımızdan cep telefonuyla CHP İl Başkanı Ümit Özer’in adının yazıldığı bir koltuğun olup olmadığını varsa bir fotoğrafının çekilip bana whatsapp üzerinden göndermesini talep ettim, sağ olsun onlar da cep telefonundan çekip anında gönderdiler… Doğru! MHP İl Başkanı Serkan Tok’un sırasında üzerine “Ümit Özer CHP İl Başkanı” etiketinin yazılı olduğu fotoğraf geldi…

Yani bir kere işin başında, “İl Başkanımıza bile yer ayrılmamış! MHP İl Başkanı Serkan Tok kendisine ayrılan koltuğu nezaketen CHP İl Başkanına verdi!” şeklinde ortaya atılan iddiaların tamamen asılsız olduğu gayet net olarak ortaya çıkmış oldu…

O halde İl Başkanı ile ilgili tartışmayı bir tarafa bırakalım…

Gelelim CHP Milletvekili Çetin Arık’a yer verilmemesi ile ilgili iddialara…

Çetin Arık yaptığı açıklamada, “Gelmemiş milletvekiline yer ayırtılmış ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekiline yer ayırtılmamış” diyor…

Bu soruyu MHP İl Başkanı Serkan Tok’a, “Baki Ersoy ve İsmail Özdemir için de yer ayrıldı mı?” diye sordum.

Serkan Tok, “Yok gelemeyecekleri için doğal olarak yer ayrılmamış! Sanırım Sayın Arık, Taner Yıldız’ı kastediyor. Muhtemelen Sayın Taner Yıldız, kutlamalara katılacağını beyan etmiş ancak kutlamalara katılmadı. Fakat katılacak diye ona yer ayrıt edilmiş! Mesele bundan ibaret!” dedi…

Mesele bu kadar basit…

Demek ki Taner Yıldız arandığında katılacağını beyan etmiş olmalı ki Taner Yıldız’a yer ayırt edilmiş!

Yoksa gelmeyeceği biline biline niye adı sanı yazılıp sırf onun için bir koltuk ayrılın? Akıl var mantık var!

Başka ne diyor Çetin Arık?

“Özel kalem müdürü gördü, korumaları gördü, 15 dakika da önce gittik. Fakat yarım saat ayakta bekledik!” diyor…

Çetin Arık’ın baştan sona belki haklı olduğu tek nokta bu…

Niye bu diyorum?

Şu nedenle…

Doğrudur protokol esaslarına göre törene katılacağını bildirmemiş! Bu bir ilkesizlik! Fakat tören günü o milletvekili tören alanına çıkıp gelmişse, anında pratik bir çözüm üretmeli…

Derhal bir yer ayarlamalı…

Yeni bir koltuk mu takviye edilecek?

Gelmeyen milletvekillerinden birinin etiketi sökülüp Çetin Bey’in altına mı verilecek, ne yapıp edip bir koltuk temin edilmeliydi ve o milletvekilinin ayakta “sap gibi” kalması önlenmeliydi…

Nezaketen yapılması gereken buydu…

Bunu kim yapar?

Cin gibi bir Özel Kalem Müdürü…

Ya da Protokol Müdürü…

Yani tören alanında ki düzenlemeyi her kim yapıyorsa!

Böylelikle dün olduğu gibi patlak verecek muhtemel bir gerginlikte önlenmiş olurdu…

Yapılması gereken buydu!

Haa bu örneği verirken Protokol Müdürü ya da Özel Kalem Müdürünü suçlamak için vermiyorum…

Sadece patlak verecek olası bir tartışmayı önlemek için pratik olarak böyle bir çözüm üretebilirlerdi diyorum…

Yoksa o arkadaşları suçlamak için bu örneği vermiyorum…

Önce Çetin Arık kendi cephesini kontrol etmeli…

Ayıbın büyüğü kendi cephesinden kaynaklanıyor…

Üstelik Cumhuriyet Bayramı kutlamasına gölge düşürecek şekilde kendilerinden kaynaklanan bir eksikliği göz ardı ederek yaygara koparıyor…

Önce dönüp kendi Basın Danışmanı ve sekreterine sormalı…

Demeli ki;

“1-) İddia edildiği gibi tüm diğer Kayseri milletvekillerine olduğu gibi bize de Kayseri Valiliği tarafından 27.10.2020 (Salı) saat 15.32’de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlama Programı gönderildi mi?

2-) Kayseri Valiliği Protokol Müdürü Mustafa Çoban 26.Ekim 2020 tarihinde saat 14.02 ve yine 27 Ekim 17.28’de arayıp Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katıp katılmayacağımızı sordu mu?”

Cidden bu soruların cevabı “EVET” ise önce kabahati kendinizde ve ekibiniz de aramalı…

Bizim ki ne yapıyor, kabahati kendisinde ve ekibinde aramıyor ve bir de katılıp katılmayacağını beyan etmediği bir kutlamaya çıkıp geliyor, “Vay siz bana nasıl protokol de yer ayırmazsınız? Zaten siz hep böyle yapıyorsunuz? Törene gelmeyen iktidar partisi milletvekillerine bile koltuk ayırıyorsunuz da bize nasıl ayırmazsınız? Bunun hesabını sizden soracağım!” diye üste çıkıp yaygara koparamazsınız!

Buna hakkınız yok!

Memleketin valisi çıkıp diyor ki;

“Sayın vekilim, sizi Valilik makamına davet ediyorum… Gelin kamera kayıtlarını, gönderilen mesajları ve telefon kayıtlarını hep birlikte inceleyelim! Eğer benim memurlarımdan kaynaklanan bir kusur varsa çıkıp açıkça sizden özür dileyeceğim! Ama sizden kaynaklanan bir kusur ya da eksiklik varsa siz de özür dileyecek misiniz? Buyurun makama çıkalım!” diyor siz onca lafı ve şovu yaptıktan sonra, “Yok! Biz çıkmıyoruz!” diye rest çekip çıkıp gidiyorsunuz!

Akıl karı mı bu?

Mantık karı mı?

Kendinize güveniyorsanız, “Yok bizi ne arayan ne de kutlama etkinliklerine katılıp katılmayacağımızı soran olmadı!” diye diretiyor ve önünüzde konulan, telefon arama kaydı, mail adresinize gönderilen kutlama programı ve tören alanında çekilen kamera kayıtları sizleri tatmin etmeye yetmiyorsa sizde çıkar o makamda cevabınızı verirsiniz!

Bu iş bu kadar basit!

Eğer haklı değilseniz bu rezaletin hesabını önce Kayseri kamuoyuna sonra da partililerinize vermek zorundasınız!

Yok, öyle yağma!

Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının canları pahasına kurdukları Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü etkinliklerinde böylesine bir rezalete vesile olamazsınız!

Buna hakkınız yok!

Hele hele Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin milletvekili olarak hiç hakkınız yok!

Herkesten önce sizin aslanlar gibi o kutlama programı elinize geçer geçmez, hayati bir maniniz yoksa İl Başkanınızla birlikte “ELBETTE KATILACAĞIZ” diye rezervasyon ettirmeniz gerekiyor…

Sonra tören günü göğsünüzü gere gere İl Bakanınızla birlikte o tören alanında “çıta gibi” hazır ve nazır olmanız gerekiyor…

Rezervasyonunuza rağmen birileri sırf “iktidara yaranma” uğruna gerek şahsınızı ve gerekse İl Başkanınıza protokolde yer vermiyor, sizleri âlem-i ibret olsun diye ayakta bırakıyor ve refüze ediyorsa gelin hep birlikte gümbür gümbür hesabını soralım…

Ama öyle değil de ihmal sizden kaynaklanıyorsa kapris yapma,  tereyağı gibi üste çıkma! Şov yapma! Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına gölge düşürme! Ayıbınla otur oturduğun yerde!

Bu davranışın ne şahsına ne de temsil ettiğin partine hiçbir faydası olmaz! Tam tersi o güzelim bayramı ağız tadıyla kutlamak için gelenlerin nazarında zerre kadar değeriniz kalmıyor bilesiniz! 

NEDEN 30 DEĞİL DE 29 EKİM?

Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti?

İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir.

Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar ulu öndere.

“Paşam benim dikkatimi çekti… Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi”

Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir.

“Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlar mısın? Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halden memnundu.

Fakat ben bunu kabul edemezdim.

Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.

Dünyada tek başımızaydık.

Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu.

Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı.

Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı.

Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti?

Dört yıl.

29 Ekim 1923 de Cumhuriyeti ilan ettik.

İşte 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır?

Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur.

Bütün Dünya buna şahit olmuştur.

Daha da şahit olacakları vardır.

Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir.

Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.

Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim.

İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır.

Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır”

Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;

”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür”

Fahrettin Altay  “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar.

Atatürk cevap verir “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır”

Atatürk’ün Cumhuriyet ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.

Ulu önder 30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevap vermek istemedi.

O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.

Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir.

Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, Mağrur ve galip olarak, batılı devletlere  “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum... Sizden bir gün öndeyim...

Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız.” demiştir.