Bugün size farklı bir yazı.
Devletin veya egemen sınıfın "Hegomanya" sına dair bir kitap ve kitaba dair yazılar kitaplar, tezler ve bazı alıntılar.
Bugünkü konumuz Antony Gramsky "Hegomanya" kitabı.
Öncelikle şu tarifi net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor.
NEDİR HEGEMONYA?
Genel tanımı ile nedir Hegemonya?
Ya da Hegemonya kuramı nedir?
Hegemonya (Yunanca ἡγεμονία, hēgemonía), bir sistem içerisindeki bir elemanın diğerlerinden üstün, baskın olduğunu belirtir.
Marksist teoride daha teknik ve has olarak kullanılmıştır.
Antonio Gramsci'nin eserlerinde baskın sınıfın boyun eğenlerin izniyle gücü kazanması olarak bahsedilmiştir.
Klasik sonrası Latince hēgemonia (1513 veya daha önce) sözcüğünden gelir; Yunanca ἡγεμονία , hēgemonía , 'otorite, yönetim, siyasi üstünlük' sözcüğünden gelir ve ἡγεμών , hēgemṓn , ' lider ' sözcüğüyle ilişkilidir.
Antonio Gramsci'ye göre hegemonya nedir?
Gramsci'ye göre hegemonya oluşturmak, toplumsal yaşam içerisinde birinin kendi görüşünü bir bütün olarak toplum içerisinde tamamıyla yayarak ve bunun sonucunda kendi çıkarları ile toplum çıkarlarını büyük ölçüde eşitleyerek, ahlaki ve siyasi açıdan bir liderlik kurması demektir (Eagleton, 2020: 158).
HEGEMONYA'YI KİM BULDU?
Peki Hegemonya'yı kim buldu?
Gramsci'nin ortaya attığı hegemonya kavramı, kapitalist bir toplumda belirli bir egemen sınıfın başka sınıflarla ittifaklar kurarak ve siyasal uzlaşmalar gerçekleştirerek egemenliğini topluma kabul ettirebilmesi ve yönetici konumunu sürdürebilmesi anlamına gelmekte.
Günümüzde benzer politikalar Dünyanın hangi ülkelerinde hüküm sürüyor?
Ya da bir başka ifade ile bu politikaların sürekliliği, görevde kalma süreleri ne kadar?
Toplum bu tür bir politik ya da ekonomik yapılanmadan memnun mu?
KİTABA DAİR…
Antonio Gramsci - Hegemonya Doğu / Batı Sorunu ve Strateji Perry Anderson
Çeviren: Tarık Günersel
Hazırlayan: Yayınevi: Alan Yayıncılık, 1988Yayın Yeri: İstanbul
İçindekiler:
Hegemonya Kavramının Geçirdiği Değişiklikler
Baskı ile Rıza Arasındaki Denge
Doğu - Batı Mukayesi
Mevzi Savaşı Stratejisi
BAŞKA AKTÖRLERİN
PEK ŞANSI YOK!...
Antony Gramsky "Hegomanya" kitabında Gramsci'nin tanımladığı hâliyle hegemonya, devletin veya egemen sınıfın zorlayıcı kapasitesine dayanarak kurduğu her türlü tahakküm ilişkisinin ötesinde rızaya dayanır. Rızaya dayalı hegemonya, zor kullanma tekelini elinde bulundurmak suretiyle tabiiyeti altındakilere başka bir aktörün zor kullanmasına müsaade etmez.
Neo Gramscian teori’ye göre ise Neo-Gramscianizm, uluslararası ilişkiler (Uİ) ve küresel politik ekonomi (KEP) çalışmalarına eleştirel bir teori yaklaşımıdır ve devlet oluşumunun belirli hatlarını şekillendirirken fikirlerin, kurumların ve maddi yeteneklerin arayüzünü inceler.
Teori, Antonio Gramsci'nin yazılarından büyük ölçüde etkilenmiştir.
DOĞU VE BATI’DA SİVİL
TOPLUM SORUNSALLARI
Perry Anderson’ın The Antinomies of Antonio Gramsci başlığıyla New Left Review dergisinin 100. sayısında yayınladığı deneme halen temel incelemeler arasında sayılmaya devam ediyor.
Gramsci Hegemonya Doğu Batı Sorunu ve Strateji adlı değerlendirmesi Perry Anderson-Salyangoz Yayınları’ndan çıkmış bir eser.
Son yıllarda Huntington’dan Fukuyama’ya Soros’a Attali’ye bütün stratejistlerin ve siyaset bilimcilerin devleti, toplumu, siyaseti açıklama konusundaki kavramsal araçlarının başında bulunan hegemonya doğu-batı sivil toplum sorunsallarına ilişkin ilk çalışmaları yürüten büyük İtalyan düşünürü ve siyasetçisi Antonio Gramsci’nin düşüncelerini derleyen Perry Anderson’un artık bir klasik olmuş önemli çalışması.
Doğu-Batı, Hegemonya, Devlet-Sivil Toplum kavramlarına berrak ve analitik bir bakış.
Bugün Batıda klasik dönemden sonrasının en çok saygı duyulan Marksist düşünürü Antonio Gramsci’dir.
Keza onun hegemonya terimi kadar hiçbir terim, sol düşüncede çeşitli şekillerde işlenmiş değildir.
LAYIKIYLA KAVRANMIŞ
OLDUĞU SÖYLENEBİLİR Mİ?
Daha 1960’da ünü İtalya ile sınırlı olan Gramsci, bugün dünya çapındadır. Hapishanedeki yaratıcılığına olan şükran borcu, defterlerin ilk basımından 30 yıl sonra nihayet ödeniyor.
Bilgi yetersizliği veya tartışma eksikliği Gramsci’nin düşüncesinin yayılması karşısında engel olmaktan çıkmıştır.
Batılı olsun olmasın her devrimci sosyalist artık yararlanabilir mirasından.
Fakat bu şöhretin yayılması eserlerin derin bir incelemesi eşliğinde yürüyor değildir.
Solun çok farklı kesimlerinin Gramsci’nin otoritesini yardıma çağırışına bakılırsa, fikirlerinin layıkıyla incelenip kavranmış olduğu söylenemez.
Bu kadar evrensel ve neredeyse dini hayranlığın bedeli muğlaklık olmuştur: Hapishane Defterleri’ndeki temaların birbiriyle bağdaşmayan bir sürü yorumu at koşturmaktadır. Perry Anderson
POLİTİK TOPLUMUN
ZORA DAYALI NİTELİĞİ
Kitaba dair bir başka değerlendirmede ise Doç. Dr. A. Baran Dural tezinde diyor ki;
Gramsci’nin hegemonyaya verdiği değer bağlamında, sivil toplum-politik toplum ayrımına değinilmelidir.
Gramsci, politik toplumun zora (tahakküme) dayalı yapısının karşısına sivil toplumu çıkarır.
Burada önemli nokta, politik toplumun zora dayalı niteliğine karşı sivil toplumun hegemonyaya, yani oydaşmaya bağlı yapısının konulmuş olmasıdır.
Bu bağlamda işin içine hegemonyayla birlikte ideoloji de giriyor. Diyalektik olarak hegemonya tahakkümle bir zıtlık içerisinde bulunsa bile esasta zor ve rıza, tahakküm ve hegemonya yan yanadır.
Devlet aygıtının zorlamalarına karşın ekonomik ilişkilerin yeniden düzenlenmesini sağlayan hegemonya, bir yandan zorlamayı geri plana iterken aynı zamanda onun gizlenmesini sağlar.
Zira devlet, zorlama aygıtlarını (örneğin ordu) gerektiğinde hegemonik sistemi tekrar sağlamak.
İLİŞKİNİN TARAFLARI
TÜBİTAK'IN yayın organı Popüler bilim Yayınlarında Hegemonya adlı eserinde diyor ki (Siyaset Bilimi) İsmail Çağlar;
Tabi olan ile tabi olunan arasındaki rızaya dayalı ilişkidir.
İlişkinin tarafları bireyler, sınıflar, gruplar veya devletler olabilir. Hegemonya rızaya dayalı olması itibarıyla tahakkümden, inhisari (exclusive) olması itibarıyla da nüfuzdan farklılaşır.
Bu yönleri ile hegemonya, yöneten ile yönetilen arasında tipik ve tek boyutlu bir ilişki değil, çok katmanlı bir tabiiyet ilişkisidir.
Antik Yunan’da diğer devletler üzerinde askerî ve siyasî hakimiyeti olan şehir devletlerine “hegemon” (egemen) denirdi.
Kavrama, Antik Yunan’daki kullanımından oldukça farklı olan günümüzdeki anlamını ise İtalyan tarihçi ve siyaset bilimci Antonio Gramsci (ö. 1937) vermiştir. Gramsci’nin çıkış noktası zor ile rıza arasında yaptığı ayrımdır. Gramsci’nin tanımladığı hâliyle hegemonya, devletin veya egemen sınıfın zorlayıcı kapasitesine dayanarak kurduğu her türlü tahakküm ilişkisinin ötesinde rızaya dayanır.
Rızaya dayalı hegemonya, zor kullanma tekelini elinde bulundurmak suretiyle tabiiyeti altındakilere başka bir aktörün zor kullanmasına müsaade etmez. Dahası, söz konusu aktörün kendisi de itaati veya tahakkümü zor kullanarak sağlamaz. Madunların (astlar/subalternler) geliştirdiği rıza sayesinde hegemonya inşa edilir.
Bu yönüyle hâkim grup hegemonyayı madunlara dayatmaz. Bilakis hegemonya, hâkim sınıfın kontrolünde madunlar tarafından rıza ile geliştirilir.
Rızanın oluşumunda Gramsci’nin entelektüel ve ahlâki liderlik olarak isimlendirdiği etken ön plandadır. Hâkim sınıfın bir parçası olan entelektüeller, kanaat önderleri, gazeteciler ve sanatçılar gibi grupların rolüyle madunlar rıza geliştirerek hegemonyayı kabul ederler. Gramsci bu açıklamasıyla, Klasik Marksizmden farklı olarak ekonominin dışında medya, akademi, aile ve eğitim gibi üstyapı kurumlarına hegemonyanın oluşumunda hayati bir rol atfeder.
Gramsci, Karl Marks’ın (ö. 1883) üstyapı kurumlarının sivil toplumu oluşturduğunu ve entelektüel ve ahlâki liderliğin etkisi ile rızanın sivil toplum alanında geliştirildiğini söyler.
Bu anlamda Gramsci’nin sivil toplumu, hâkim sınıfların hegemonyasının inşa edildiği bir alan olarak tanımlanmakla liberal sivil toplum anlayışından ayrışır.
Grasmci’nin hegemonya kavramsallaştırması, 20. yüzyılın ikinci yarısında hâkim olan Marksizmin yeni yorumlarında büyük ilgi görmüştür. Uluslararası ilişkiler, tarih ve kültürel çalışmalar gibi farklı sosyal bilim disiplinleri, Gramsci’nin kavramlarını doğrudan kullanarak veya bunlardan dolaylı şekilde etkilenerek farklı başlıklarda yeni açıklamalar geliştirmiştir. Örneğin uluslararası ilişkiler teorilerinde realist ekol, hegemonya ile uluslararası istikrar arasında ilişki kurmuş ve hegemon devletlerin, uluslararası sistemdeki hâkim ve avantajlı konumlarını korumak için istikrara vurgu yaptıklarını öne sürmüştür. Bu bağlamda sistemin istikrarını korumak aynı zamanda hâkim devletlerin avantajlarını korumak anlamına gelmektedir.
Aynı şekilde uluslararası kurumların işlevine yapılan vurgu da ekonomi-politik bir perspektiften hegemonya kavramının yardımı ile eleştirilmiştir.
Bu görüşe göre uluslararası kurumları savunmak, mevcut statükoyu ve üretim biçimlerini savunmaktır ki bu da hâkim devletlerin avantajlarını devam ettirmek anlamına gelmektedir.
Markist teorinin eleştirelliğinden etkilenen ancak kültür, düşünce ve sanat gibi alanlara Klasik Marksizm içinde yer bulamayan Kültürel Çalışmalar disiplinini de analizlerinde Gramsci’nin hegemonya etrafında kurguladığı sivil toplum-siyasî toplum, rıza-zor, entelektüel ve ahlâki liderlik gibi kavram setlerine başvurmuşlardır. Öyle ki rızanın inşasında kültürel alanın oynadığı rolü sorgulamak, “Kültürel Çalışmalar” disiplinine önemli bir fikrî ve teorik dayanak sunmuştur.
Hegemonya kavramından beslenen teorik açıklamaların çeşitliliği, kavramın sosyal bilimlere önemli bir katkı yaptığının göstergesi olarak kabul edilebilir.
Kavram, özellikle gelişen teknoloji ve iletişim imkânlarıyla çeşitlenen toplumsal ilişkilerin ve farklı güç pratiklerinin analizi için yeni teorik imkânlar sunmuştur. “Hegemonya” kavramı üzerinden sağlanan açılım sayesinde, Marksist teorinin ve ardıllarının günümüz dünyasının meseleleri hakkında söz söyleme imkânı da artmıştır.
Sanırım epey kafanız karıştı.
Ne diyelim bu da böyle bir Hegemonya…