KADİR DAYIOĞLU


DENKLEM YANLIŞ…

Çoğu zaman denklemi yanlış kuruyor, doğru çözüm bekliyoruz…


Çoğu zaman denklemi yanlış kuruyor, doğru çözüm bekliyoruz… Bu, dönemimize has bir olgu değil; sürekli yapıyoruz bunu; maalesef… Mesela bireysel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda, otoriter ve totaliter davranışlardan söz edilemez… Ama ikisinin bir arada olabileceğini sanıyoruz…

***

Tanzimat’tan beri (1839) kullandığımız bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüklerin hiçbirinde ama hiçbirinde bizlerin, “kanı, gözyaşı ve teri” yok… Yukarıdan birileri verdi; alırken de yine bunlar aldı…

***

Hiçbir zaman “niye verdiniz!” demediğimiz gibi alırlarken de “niye alıyorsunuz” demedik… Hatta, alırlarken alkışladık, bile… Bu nedenle demokratik hak ve özgürlükler, hayatımızın vazgeçilemez bir parçası olmadı… Olmadığı içinde yönetenler iplemiyor bizleri… Bakmayın siz; “senim halkım/milletim” dediklerine.

***

Deniyor ki, Osmanlı’da eyalet sistemi, hakimdi… Acaba?  Bir sistemin başında “eyalet” sözcüğünün bulunması, orasının “eyalet” olduğu anlamına gelmez… Bir kere, o yöre halkının kendi yöneticilerini seçme hakkı yok ki, “eyalet” olsun… Dünya alem biliyor ki, Osmanlı “eyalet sistemi” değildi… “Bağdat Eyaleti”, “Basra Eyaleti”, “Musul Eyaleti”, “Kürdistan”, “Lazistan” gibi isimler bizi yanıltmasın…

***

“Arabistan’ı” Araplar, “Kürdistan’ı” Kürtler, “Lazistan’ı” Lazlar yönetmiyordu… Sadece, coğrafya nedeniyle böyle adlandırılıyordu… Bu nedenle, rol model olması beklenen Osmanlı, “merkezi sistem” idi…

***

Popüler tarih kitapları bile yazar… Osmanlı’da “ipin ucu taşra lehine kaçmaya” başladıkça yani “merkez” zayıfladıkça, devlet de zayıflamış… Merkez ne zaman güçlendi, devlet de güçlenmiş… 1450 ve 1550 arasında ki ihtişam da bu nedenle…

***

Yine bu nedenle padişahlar sürekli merkezi güçlü kılmaya çalışmışlar… Tabii, merkez güçlü olmaya başlayınca, yerel ayaklanmalar da başlamış… 1800’lerin başında başlayan Kürt ayaklanmaları da bu cümleden… 

***

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Kürt isyanlarının önemli bir nedeni, “aşarın” kaldırılması… Ülkenin her yerinde, “aşar toplayarak halka zulmeden yerel derebeylerin”, devrimlere karşı oluşlarının temel nedenlerinden birisi bu… Yoksa, “din ve imandan” uzaklaşma falan değil…

***

Bir de; Kürt ayaklanmalarını 1920’den yani Cumhuriyetle başlatanlar, müthiş yanılırlar… Dedim ya; 19.yy’da, yirminin üzerinde Kürt ayaklanması var, bu coğrafya da… Ayanların başkaldırısı da bu cümleden… Verilen “imtiyazlar “merkez tarafından geri alınınca” ya da alınmak isteyince “ayanlar” yani “yerel derebeyleri” de başkaldırdılar… 1856 Senedi İttifakı, bu direnişlerin sonucu.

***

Mesela, günümüzde varlığını devam ettiren ”vakıfların” durumunu bir de bu açıdan incelesek, çok gümbürtü çıkartacak sonuçlara ulaşırız… Düşünebiliyor musunuz, adam kamu görevlisi ama yedi ceddine yetecek “emlak ve akar vakfetmiş” nasıl oluyor bu iş? 

***

Yine mesela, birkaç yılda bir, mevcut varlıklarına yenileri eklenmiş, “zeyil namelerle”…  Hiç kimse sormamış “bu paşa baba”, “bu ağa”, “bu bey” bu kadar malı mülkü nasıl elde etti? Tehcir ile mübadele ile gidenlerin varlıklara kime ve nasıl geçti? Hep kafama takılır bu soru. 

***

Üçüncü Mehmet… Hazineye başvuruyor; şu kadar bin altın verin diyor… Hazine sorumlusu Yemişçi Hasan Paşa yanıt veriyor: “Hazine ve cümlemiz padişahımız efendimizin… Lakin, masrafa nihayet yok, hazine tamtakır!” 

***

Hazinenin tamtakır olduğu yıllarda, sayfalar dolusu vakıf malları neyin nesi? Yıl ise, 1600’lerin başı… Ama Sultanlar, paşalar ve vezirler, oldukça zengin, zaman zaman devlete “faizi” ile para veriyor. Anadolu ve Rumeli’nde ki “vergi” tahsilatını ihale ile alıyor, sonra avantalarını alıp, başkalarına devrediyorlardı.

***

Hazine tamtakır olunca, yenilgiler nedeniyle “ganimet” de gelmeyince, paranın değerini düşürmüşler… Bunun için de içindeki “gümüş” miktarını azaltmışlar, ne yapsınlar? Paranın değeri düşünce yeniçeri ve Osmanlı bürokrasisi de ayaklanmış… Öyle ya, maaşlar aynı fakat alım gücü azaldı… Yani devalüasyon yapıldı… Bu nedenle çok vezirin kellesi gitmiş… Bu değer düşürmeye de “tağşiş” deniyor…

***

Mesela, bu vakıfların, köylüye faizle para vererek “tefecilik” yaptığını, İktisat Tarihi kitapları yazıyor… Ortalık iyice karışmaya başlayınca, bizim “ecmain takımının” örnek gösterdiği, Şeyhülislam Ebusuud efendi de yüzde yirmi beşlere varan oranda faizi “caiz” kılmış…

***

Dönemleri ve kişileri putlaştırma da üstümüze gelen olmaz… Gavur Padişahlarla başlayan çöküş (Üçüncü Selime kadar gider), Cumhuriyetle noktalandı, deriz… Oysa, Osmanlı’nın iktisadi ve haliyle siyasi çöküşü 16.yy’ın üçüncü çeyreğinde (1575) başlar… İki asır sonra gelen, “gavur padişalar” da bu çöküşü durdurabilmek için uğraşır ama başarılı olamazlar…

***

Aslında, 1800’lerin başında olması muhtemel “bitişi”, önceleri Rusya, takiben İngiltere öteledi, bir asır… İngiltere, Rusya, Fransa ve sonra Almanya arasında ki çıkar kavgaları da gecikmenin tuzu biberi oldu. Sonra “Sevr” de noktalandı… Bu nedenle; Cumhuriyet karşıtları önce, Osmanlı’dan devralınan dini, beşeri ve iktisadi mirası bir masaya yatırsınlar… Büyükler ne demiş; “yan kes, bel kes ama insafı elden bırakma!”