Ülkeyi yöneten kadroların, bugüne kadar yaptıkları en başarılı şey, gerçek gündem şurada dururken, yapma gündem yaratarak toplumun bakış açısını başka bir yerlere çevirmek oldu.
Bunu yaparken de siyasetin üslubunu, dilini öyle yozlaştırdılar ki, hem iç hem dış politikada geriye dönüşü oldukça zor olan noktalara geldi ülke…
Yaşım gereği, İsmet İnönü’den başlamak üzere, bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün siyasi partileri ve siyasi partilerin önemli isimlerini hatırlar, bilirim.
O siyasetçilerin öyle söylemleri vardı ki, o sözler kendileri ile özleşmiş sözlerdir ama dili dikkatli kullanılmıştır.
Örneğin, İsmet Paşa’nın DP’li liderlere “Sizi ben bile kurtaramam” sözleri…
Dış politikada ise, zamanın ABD Başkanı Jhonson’un küstah mektubuna verdiği cevapta; öyle ince ve diplomatik dil kullanılmıştır ki, mektup metninin tamamı, adeta siyaset dersi gibidir ve bu mektupta şu ifadesi ise çok ünlüdür…
İsmet İnönü; mektubun içeriğinde aynen şöyle yazıyordu.
"Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur."
Süleyman Demirel, bir önceki söylediği ile bir sonra söylediği arasında zıtlık olduğunu belirtenlere, “Dün dündür, bugün bugündür” ve “Gap’ı gaptırmam” sözü ile tarihe geçmiştir.
Liderlerin, seçim çalışmaları sırasında TRT’de biraraya geldiklerinde, Turgut Özal, Boğaz köprüsünü satacağından söz edince, Necdet Calp, bu söze karşı çıkmış ve “Sattırmam” diye ortalığı ayağa kaldırmıştı.
Siyaset ile ilgileneceklere önerim…
Geçmiş siyasi tarihimizi anlayarak ve yorumlayarak okumayı ve öğrenmeyi ihmal etmeyin. Çünkü o tarih içinde alınacak o kadar çok ders var ki.
Bir noktayı daha konu ile ilgisi olmasa da anlatmak isterim.
Yabancı bir ülkenin üniversitesinde ders veren profesör,öğrencilerine sorar; “İkinci dünya savaşı yıllarında en başarılı devlet adamı kimdir” diye.
Öğrenciler çeşitli lider ve devlet adamlarının ismini söylerle, ancak hocaları şöyle cevap verir.
Hayır, o saydıklarınızın hiç biri değil. An başarılı lider, Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür. Çünkü ülkesini savaşa sokmamayı başarmıştır.
XXX
Bu noktada gelmek istediğim sonuç şu; AKP iktidarı ile birlikte değişen siyasi üslup ne amaçlanmaktadır?
Bu sorunun cevabını doğru ve eksiksiz verebilirsek, makul ve mantıklı bir sonuca ulaşmamız mümkün olacaktır.
AKP iktidarının ilk yıllarında doğru ve toplumu mutlu edecek ekonomik sonuçlar var iken, bugün neden ülke ekonomik olarak çöktü?
Akıl ile bağımsız ve tarafsız düşünerek verilmesi gereken cevap bu.
Piyasa koşulları içindeki zorluklara dayanamayan bir çok irili ufaklı ticarethane ve şirket, ya kepenk indiriyor, ya konkordato ilan ediyor ve kurtulamazsa iflas masasına oturuyor.
Emekli, işçi, memur, çiftçi, küçük esnaf, tacir ve sanayici geldiğimiz bu noktada mutlu değil. Bu durumdan nasıl kurtulacağımız ise belli değil.
Bir sokak röportajında vatandaşın biri şöyle diyor.
“Bugüne kadar hep AKP’ye oy verdim, bundan sonra da vereceğim ama, geldiğimiz bu nokta da kabul edilemez…”
İşte “Geldiğimiz bu noktanın” özeti de zaten bu değil mi?
Nedenini biliyoruz ama doğru karar veremiyoruz. En azından toplumun bir kısmı böyle…
Ve… Gündelik siyaset içindeki söylemlerin bana göre tamamı da, aksak ve kötü giden ekonominin konuşulmasına meydan vermemek için yön değiştirmeye, gündemi karıştırmaya yönelik söylemler.
Sayın Erdoğan, Ahlat’ta yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi.
“Eski Türkiye artık tamamen geride kalmıştır. İnsanımızın kökeninden, inancından ötekileştirildiği günler geride kaldı.
Yokluk ve yoksulluğun olduğu o eski günler artık tamamen geride kaldı. Çok ağır bedeller ödeyerek elde ettiğimiz kazanımlarımızı kimsenin elimizden almasına müsaade etmeyiz.”
Eh, n’apalım, inanalım, belki huzur buluruz yanlış da olsa…
Ama bir şeyin daha altını çizmek isterim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yani Türkiye hiç eskimedi. Hep yeni idi, hep de yeni kalacak…
Gündemi sürekli değiştirmeye çalışmak nereye kadar, gelecekte sonuçlarını birlikte göreceğiz elbette.