İBRAHİM PEKBAY


DEĞİŞMEYEN GÜNDEM/LERİMİZ…

Sokaktaki insana yine sor de ki; “Sokağa çıktığında ne hissediyorsun, kafandan neler geçiyor?”


Üşenme…

Çık sokağa, önüne gelen ilk on kişiye sor…

De ki “Senin derdin ne?”

Alacağın cevap, “Geçinemiyoruz” olacaktır.

XXX

Sokaktaki insana yine sor de ki; “Sokağa çıktığında ne hissediyorsun, kafandan neler geçiyor?” 

Muhtemelen; “Akşam eve sağlık ve huzur içinde dönebilme şansım ne kadar” diyecektir, özellikle kadınlar…

Ya da kestirmeden genel sor; “N’aber?” de yeter…

Bak sana iğneden ipliğe kadar kimler neler anlatacak.

Hani derler ya, “Dert bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın…” işte tam öyle bir şey. Kime ne sorsanız, kendine göre birinci sıraya koyduğu bir derdi vardır ve ağlama aşamasına da gelmiştir.

Eğer ağlamaz ise delirme aşamasındadır.

XXX

Bazı dertler vardır ki, ortak dertlerdir, bazı dertler var ki, kişisel dertlerdir ama hepsi de “DERT” kutusunun içinde yer alır.

Bazı dertler (!) de vardır ki, o dertler, toplumun ilgisini çekmemesi gerekir, çünkü “Siyaseten” söylenmiş ortaya atılmış dertlerdir.

Yani, topluma bir şeyleri unutturmak, ya da aklından çıkarmak veya düşünmesini bir süre ertelemek amacına yönelik sözlerdir, istenir ki toplum da bunları dert edinsin esastan uzaklaşsın.

Ne yazık ki çoğu kez de başarılı olunur, toplum kendine dert olmayan konuların peşine düşer.

Hele hele, konu eğer ki TV ekranlarında “Bilinen kişiler” tarafından köpürtülmeye başlamış ise…

XXX

Oysa derdimiz belli, geçim derdi ve buna bağlı olarak da elbette gelir düzeyi, işsizlik ve üretimdeki sıkıntılar gibi.

Bu durumunda takip edemeyiz, yetkililer ne yapıyor, bize ne veriyorlar, bizden ne alıyorlar.

Saldım çayıra, Mevla’m kayıra gidiyoruz işte.

XXX

Diyorlar ki; “Enflasyonu düşürmek için sıkı para politikasını sürdüreceğiz, 2026 yılında da enflasyon rakamını tek haneye indireceğiz…”

Biz bu (Tight money policy), yani daraltıcı para politikası ki basın ve politikacılar tarafından takılan addır, nasıl değerlendireceğiz? 

Uygulama ise şöyledir. 

Enflasyonu düşürmek amacıyla açık piyasa işlemleri, reeskont (Bir bankanın elinde bulundurduğu, vadesi gelmemiş senetleri bir başka bankaya ıskonto ederek devretmesi.) ve faiz oranlarının yükseltilmesi gibi araçlarla para arzını azaltmaya yönelik politikalardır.

Peki, ekonomi, sadece bu uygulama ile düze çıkar mı?

Çıkar diyen var ise ve özellikle ekonomiyi yönetenler içinde “Çıkar” diyenler varsa, hata üstüne hata yapmaktan öteye gitmemektedirler.

Eksiksiz her alanda üretimin programlı ve planlı olarak sürdürülmesi, yatırımların sürmesi ve bağlı olarak da işsizlik oranının olabildiğince aşağı çekilmesi sağlanmadıkça gerçek düzelme sağlanamaz. 

Durum, çocukların oyun oynarken, bir bölümü bir şey yaparken, öteki bölümü bozmasına benzer.

Diğer bir tehlikesi ise nakidin piyasadan çekilmesi, özellikle ticaretteki çalışmaları zora sokacağından, görüldüğü ve yaşandığı gibi, iflaslar çoğalacaktır.

Bu durumda, ekonomi yöneticileri, günleri, ayları ve hatta yılların sonunda; “Kalan sağlar bizimdir” mi diyecekler?

Olacak şu o zaman; “Cambaza bak” dediklerinde cambaza bakarken, başımız dönecek, kendimizi uçurumun dibinde bulacağız. Elbette canlı kalırsak…

İster misiniz?

Accık istiyo gibisiniz beee…