İnanın çok sıkıldım. Her şeye teşne, her şeyi bilen, eline sopayı alıp harita başına geçen insanları televizyonlarda gördükçe, TV de seyredemez oldum. Ya belgesel ya da müzik dinliyorum. Yine boş zamanlarımda bol bol kitap okuyor, “su doku” ve matematik soruları çözmeye çalışıyorum. “Su doku” deyince, “zor” olanı değil. “Kolay” ve “orta” zorlukta olanları…
***
Eli sopalı konuşmacıları görünce aklıma hep şu geliyor. “para tura” atıyorlar. Öyle ya, ya para gelecek ve ya da tura. Yani, hep buna oynuyorlar. Para tura atmaya gerek yok. Oysa yaşadığımız hâli merhum Ziya Paşa, bilinen meşhur “ikili” ile anlatmış:
“Seyretti hevâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde”
Anlamı da şöyleymiş: “Hazreti Süleyman'ın tahtı, rüzgarla hareket ediyordu. Âlemi dolaşıyordu. O saltanatın şimdi yerinde yeller esiyor.”
***
Biliyorsunuz, en son Süleyman da, bizim meşhur merhum “babamız”dı… O da gitti, ismi kaldı yadigar. Bir de, “gaptırmam” dediği şapkası. O da, adına açılan müzedeymiş. Tabii, “altı kere gelip, yedi kere gittiği” de belleklerde…
***
Bir söyleşide Tayyip Bey şunu demiş. Hangi bağlamda söylemiş bilmiyorum ama yoruma çok açık. “Şu an dünyada iki lider kaldı, biri ben biri Putin; diğerlerinin hepsi elemine oldu.”
***
Devam edelim. Bilindiği gibi Osmanlı Sultanlarının tamamına yakını ya şair ya da sanatkar... Bazıları da, oldukça güçlü bestekar. 3. Selim, 2. Mahmut... “Sultan Hamid”, iyi bir marangoz. Konuya, 2. Mahmut’un çok az bilinen hicaz bestesi ile girelim. Rahmetli “amıcadan” (Bozyel), defalarca dinledik.
“Ebrulerinin zahmı nihandır ciğerimde
Gül rûhlerinin handeleri çeşmü terimde
Sevda- yı muhabbet esiyor şimdi serimde
Takdire ne çare bu da varmış kaderimde”
Açıklaması şöyleymiş: “Kaşlarının yarası ciğerimde gizlidir. Gül yanaklarının gülüşü de yaşlı gözlerimde gizlidir. Aşka düşkünlük var başımda şimdi. Alın yazısına çare yok, bu da varmış kaderimde”.
***
Yine çok az bilinen ve çok az icra edilen, klasik dönemin son temsilcilerinden Zekâi Dede’nin hüseynîaşiran şarkısı...
“Cemalin şem’ine pervane gönlüm
Çevirdin yandırıp külhâne gönlüm
Harap oldu yetiş virane gönlüm
Çevirdin yandırıp külhâne gönlüm
Değil mi âdetin rahm ü mürüvvet
Nedir bilmez misin derd-i muhabbet
Bıraktın bendeni bitâb-ı kudret
Çevirdin yandırıp külhâne gönlüm
***
Son eser de Nazım Hikmet’in, ünlü ve yine çok az okunan “Karıma Mektup” şiirinin bir bölümü:
Bir tanem! Son mektubunda:
"Başım sızlıyor yüreğim sersem!" diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem,"
diyorsun, "yaşayamam!"
Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
…..
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal!
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı