30.11.1925 tarihinde çıkartılan 677 Numaralı, “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine [Kapanmasına] Ve Türbedarlıklar İle Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun” ülke gündemine tekrar girdi. Konuya girmeden önce, “üç maddelik” yasanın birinci maddesini veriyorum. Öyle ya, neyi tartıştığımızı bilelim. İkinci ve üçüncü maddeler “yürürlük” ve “yürütme” ile ilgili yani, esas ile ilgili değil.
***
Madde 1 - Türkiye Cumhuriyeti dahilinde (…) bilumum tekkeler ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir [kapatılmıştır]. Bunlardan usulü mevzuası dairesinde filhal [hemen] cami veya mescit olarak istimal edilenler ibka edilir [yerinde bırakılır].
Alelümumtarikatlerle şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıbtan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadıyla nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası [giyinmesi] memnudur.
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde (…) bilumum sair türbeler mesdut[kapatıldı] ve türbedarlıklar mülgadır. Seddedilmiş olan tekke veya zaviyeleri veya türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden ihdas edenler veya ayını tarikat icrasına mahsus olarak velev muvakkaten olsa bile yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar veya bunlara mahsus hidematı[hizmeti] ifa veya kıyafet iktisa eyleyen kimseler üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere cezayı nakdi ile cezalandırılır.”
***
Yani bu yasa ile Tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış ve birtakım unvanların kullanılması yasaklanmış. Kanun, bütün tarikatlarla birlikte, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamış.
***
Yasaklamış yasaklamasına ama günümüze geldiğinde, yasa, mülga durumda. Ama “De facto” bir durum söz konusu… Burada anlaşılmayan bir şey var mı? Yok. Ama gelinen noktada yani günümüzde, bu iktidar dönemini kastetmiyorum 1950 sonrası için söylüyorum, “yasaklanan” her şey, “legal, ilegal” icra edilmekte olup yasa, “yok hükmündedir”. Yani, yasa kendiliğinden yürürlükten kalkmış olup bunun TBMM’ce de onaylanmasında bir sakınca yoktur. Yani, “de facto” bir durum var, orta yerde.
***
Şimdi gelelim “Cemevleri”nin ibadethane olarak kabulü meselesine. İktidar kanadı diyor ki, bu “Yasa” ortada dururken bunun “kabulü” mümkün değil. Bu, ipe un serme olup, yasanın kalkması için, “Cemevi” taraftarların da desteğini alma stratejisinden başka bir şey değil. Ya da “Cemevlerinin” ibadethane olarak kabul etmemenin bir bahanesi olarak karşımıza çıkıyor.
***
Hani, “oynamaya gönlü olmayan gelin, yerim dar dermiş” ya, onun gibi bir şey. Bakınız, yasada, yasaklanan mekanlar arasında “Cemevi” geçmiyor, kilise, sinagog, havra, şapel, cami ve mescit gibi… Yasa, bunların açılmasına nasıl engel değilse, “Cemevi” için de engel değil.
***
Tabii, Cemevi’ni “ibadethane” kapsamında görmeyip, “tekke, zaviye” gibi görürseniz, o başka. Sen istediğin kadar “ibadethane” görme, “İslam’da cami/mescit dışında ibadethane yok!” de, adam “benim ibadethanem” diyor! Sen ne karışırsın. Hem, Resulü Ekrem; “Yeryüzü bana mescit kılındı!” dememiş mi? “Secde” de aynı kökten Allah’ın anıldığı, secde edilen yer… Tek olması gereken, mekanın temiz yani “necasetten (pislikten) taharet” hükmünde olması gerekir.
***
Tabii, adı ne olursa olsun, ibadethaneler için bir emir var (Cin/18); “Mescidler Allah’a aittir. Oraya Allah ile birlikte kimseyi sokmayın!” Bu, “vahdaniyetin” ölçüsü. Yani, ibadethanelere “şirki sokmayın!” diyor yüce yaratan. Hatırlatayım dedim… Dediğim gibi bu; “umumidir!”
***
“Devrim Yasasını” gösterip, “cemevlerini” ibadethane olarak görmemeye;“ipe un serme!” denir; öyle ya, “ameller niyete göreymiş!”. Burada, niyeti çok önemli. Bu nedenle, Cemevi’nin ibadethane olarak kabulüne hiçbir engel yok. Yeter ki, siyasal irade buna “evet” desin.
***
Yok, bu yasayı esas alırsanız, şuanda, faaliyette olan tüm dergahları, tekkeleri kapatmak gerekir. Mensuplarını simgeleyen kıyafetle, mesela, takke, sarık, cübbe ile gezemezsiniz.
***
Bakınız, Cemevleri, “İslam dairesindedir, değildir” bu beni hiç mi hiç ilgilendirmez. Bir grup insan çıkıyor, “Cemevi, inancım gereği ibadethanedir. Bu nedenle, ibadethane statüsüne kavuşmalıdır!” diyor. Tayyip bey demiyor mu; “Bu benim inancım gereği!”. Bu da aynen öyle bir şey.
***
Bırakınız insanlar özgürce inansın ya da inanmasın…Bırakınız insanları özgürce ibadet etsin ya da etmesin… Hiç kimse, Ebu Suud, İmam Birgivi, Kadızade rolü üstlenmesin… “Molla Kasımlara” ihtiyacım yok…
***
Hem senin gibi inanmak zorunda da değilim. Bana, şu şekilde inanacaksın diye telkinde dahi bulunamazsınız… Yani bana; “nas” da olsa, “el emri bil maruf” yapamazsın. Yapmaya kalktığında, sorulara da hazır olmalısın. O zaman altından zor kalkarsın. O nedenle; “Senin inancın sana, benim inancım bana!”.
***
Hiçbir kişi, kurum ve kuruluş hele hele “devlet”, inanç bağlamında beni yönlendiremez, bana telkinde bulunamaz. Bunlar, “laik” devlette “nötr” olmak zorunda. İnanmaya da bilirim... Ateist, deist, agnostik olabilirim. Beni, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlayan ne “inanç”, ne “etnisite” ne “yerellik” ne “millilik”… Bağlayan,“vatandaşlık bağı”. Ayrıca; gözüm evrensellikte.
***
Aslında bu ülkede, evvelemirde ilga edilmesi gereken kurum, “bu haliyle” Diyanet İşleri Başkanlığı… Ve zorunlu din kültürü ve ahlak dersi…