MUSTAFA CENGİZ


BU İNSANLAR NE İSTİYORLAR?

1 Mayıs İşçi Bayramı kutlanıyor… Her zaman olduğu gibi önü sonu epey konuşuluyor. Genel manada 1 Mayıs işçi sınıfı ve emekçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü. Şu andaki tablo, ya da kutlanış şekli ya da karşı çıkanların bakış açısı ile tanım bu mu? Ne istiyorlar? Hayat pahalılığına, sömürüye, yoksulluğa, baskılara ve saldırılara son vermek için, İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak için, Sendikal hak ve özgürlüklerimizi kazanmak için, Gelirde adalet, vergide adalet, eşit işe, eşit ücret için, İş cinayetlerinin son bulması, çocuk işçiliğinin yasaklanması için, Bağımsız demokratik yargı ve adalet için, Bölgede barış, Türkiye’de demokratik haklar ve özgürlükler için…Yalın bir tanım ile “ Ekmek, Adalet, Barış ve Özgürlük İçin Yaşasın 1 Mayıs!”


1 Mayıs İşçi Bayramı kutlanıyor…

Her zaman olduğu gibi önü sonu epey konuşuluyor.

Genel manada 1 Mayıs işçi sınıfı ve emekçilerin uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü.

Şu andaki tablo, ya da kutlanış şekli ya da karşı çıkanların bakış açısı ile tanım bu mu?

Peki bu insanlar ne istiyorlar?

Yalın bir tanım ile “ Ekmek, Adalet, Barış ve Özgürlük İçin Yaşasın 1 Mayıs!”

İşçi sınıfı olmazsa toplumlar kalkınamazlar.

Sanayi devriminden bu günlere gelene kadar devam eden sömürü düzeni de  olmaz. 

Asgari ücrete mahkum milyonların ara zam umudu da rafa kalkmış durumda.

Asgari ücretle yıllarca çalışıp emekli olanların durumu da bir başka hazin tablo. 

Sermaye ve iktidarı yağma, kâr ve rant düzenini rahatlıkla sürdürebilmek için sürekli yeni saldırı politikaları hazırlıyor. 

2024 Bütçesi, Orta Vadeli Program (OVP) ve 12. Kalkınma Planında işçi sınıfı ve emekçiler için yine yoksulluk, yine işsizlik ve ağır sömürü var.

PEKİ NEDİR 1 MAYIS?

1 Mayıs’ta alanlarda olmak işimize, aşımıza, ekmeğimize, emeğimize, özgürlüğümüze sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak hakkımıza-hukukumuza; gelirde, vergide ve ülkede adalet talebimize sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak eğitim ve sağlık başta olmak üzere herkese nitelikli kamu hizmeti hakkımıza sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak söz ve karar hakkımıza; sendikalı olma, örgütlenme ve grev hakkımıza; ifade özgürlüğümüze; yani demokrasiye sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak İstanbul Sözleşmesine, işyerinde şiddete ve tacize karşı ILO’nun 190 sayılı sözleşmesine sahip çıkmak, kadının ve kadın işgücünün her alanda ikinci sınıf sayılmasına rağmen mücadeleye devam etmektir. 

1 Mayıs alanlarında olmak eşitliğe, özgürlüğe, laikliğe, hepimizin eşit yurttaşlar olarak barış içinde, kardeşçe yaşayacağımız bir memleket mücadelesine sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak emperyalizme karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak çevreyi korumak ve kentlerimize sahip çıkmaktır.

1 Mayıs’ta alanlarda olmak açlık sınırının altında kalan emekli maaşlarına itiraz etmektir.

SENDİKALAR…

İşçi haklarının savunulması ve örgütlenme bağlamında en kritik kurumlar ya da STK’lar Sendikalar.

Sarı Sendikalardan bahsetmiyoruz.

Gerçek anlamda emeğin mücadelesini veren sendikalar.

Ne istiyorlar?

Hayat pahalılığına, sömürüye, yoksulluğa, baskılara ve saldırılara son vermek için,
İnsanca çalışmak ve insanca yaşamak için,
Sendikal hak ve özgürlüklerimizi kazanmak için,
Gelirde adalet, vergide adalet, eşit işe, eşit ücret için,
İş cinayetlerinin son bulması, çocuk işçiliğinin yasaklanması için,
Bağımsız demokratik yargı ve adalet için,
Bölgede barış, Türkiye’de demokratik haklar ve özgürlükler için…

1 MAYIS OLMASA!...

1 Mayıs İşçi Bayramı’na özel veriler kadın emeği ve eşitsizliğini gözler önüne serdi. Kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam edilirken, Türkiye’de 10 kadından yalnızca 3’ü istihdamda.

Ülkemizde Kadınların işgücüne katılım oranı hala OECD ülkelerinin ortalamasının altında

Türkiye’de kadınların istihdam oranı erkeklerin yarısından daha az ve Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6 ve Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9.

Kadınlar, hem ücretli hem de ücretsiz emek sömürüsüne maruz kalıyor

Yine acı tablonun bir başka boyutu ile Türkiye'de işgücüne katılım oranı yüzde 54,3 iken, bu oranın sadece yüzde 34,5'ini kadınlar oluşturuyor.

Ve… Ne kadar acıdır ki, Türkiye’de cinsiyetler arası ücret farkı tüm eğitim düzeylerinde erkeklerin lehine… Kadınlar, güvencesiz ve vasıfsız işlerde daha fazla yer alıyor

1 Mayıs gelmese ya da olmasa acaba Türk insanı bu acı tablodan nasıl haberdar olacaktı?

SENDİKALARIN TANIMI İLE…

Bakın nasıl tanımlıyorlar taleplerini ve ne yapılmasını istediklerine dair Sendikaların yaklaşımı ne?

Halk iktidara ‘dur’ dedi ve onu ‘topal ördek’ haline getirdi 31 Mart seçim sonuçları ile Yerel’de de olsa…
1 Mayıs’a yerel seçimlerde de açığa çıkan bu enerji ve değişim isteğiyle gidiyoruz.
Sömürüye ve baskıya karşı sesimizi yükseltmek;
Birleşe birleşe kazanmak; Yolumuzu mücadele ile açmak için;
Gücümüzü ve kararlılığımızı göstermek için birleşiyoruz!
Çünkü 1 Mayıs her yerde sermayeye onun iktidarına karşı gücümüzü, birliğimizi ve dayanışmamızı göstereceğimiz gündür.
MİLYONLARCA İŞSİZ…

Her ne kadar TÜİK İşsizlik rakamlarını hep düşüyor gösterse de ülkemizde sığınmacılarında kulvara girmesi ile birlikte patlayan ciddi bir işsizlik sorunu var. 

Kapitalist sömürü düzeni içinde, üreten işçi sınıfı her gün daha fazla yoksullaşırken, sömürücüler servetlerine servet katmaya devam ediyor. 

1 Mayıs’a ağırlaşmış iş ve yaşam koşulları içinde girildi gelenekselleştiği üzere. 

Milyonlarca emekçi açlık sınırının altında, milyonlarcası da yoksulluk sınırının yarısı kadar ücretlerle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. 

Emekliler açlık sınırının yarısı kadar bir ücretle yaşama tutunmaya çalışıyor. 

Milyonlarca işsiz kendi kaderine terk edilmiş durumda.

Halkın cebinden hortumladığı her kuruşu büyük sermayeye aktaran siyasi iktidar emeklilere ve emekçilere gelince ‘kasada para yok’, ‘sabredin’, ‘enflasyon gerileyince size sıra gelecek’, ‘ne verirsek verelim zaten eriyor’ demeye devam ediyor.

Hakları daraltan, örgütlenme hakkını zorlaştıran, kıdem tazminatına göz koyan, grev ve TİS ve Kamu Personel Rejimi yasalarında patronların yararına değişiklikler yapmakta olan iktidar, alın terinin karşılığını isteyen, yasal haklarını kullanmak isteyen emekçilere polis ve asker şiddeti uygulamaktan çekinmiyor.
Yüksek zamlar, enflasyon, geçinemeyecek kadar düşük ücret kader değildir.
Yoksulluk sermaye yanlısı politikaların kaçınılmaz sonucudur. Sorumlusu da kapitalizm ve iktidarıdır. 

"EMEĞİN KADIN SURETLERİ"

Doçent Doktor Gülçin Taşkıran editörlüğünde hazırlanan "Emeğin Kadın Suretleri", Türkiye'de kadın emeğinin durumunu çok yönlü bir şekilde ele alıyor. 

Türkiye'de işgücüne katılım oranı her ne kadar artsa da, kadınların işgücündeki payı AB ve OECD ülkelerinin ortalamasının çok altında. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik ev içi bakım hizmetlerinin kadının asli görevi olarak görülmesi, kadınların işe girişlerini engelliyor ve ekonomik bağımsızlıklarını sınırlıyor.

Kadın emeğinde yaşanan eşitsizlikler kitaptan alınan veriler ışığında şu şekilde ele alınıyor:

-Türkiye'de işgücüne katılım oranı yüzde 54,3 iken, bu oranın sadece yüzde 34,5'ini kadınlar oluşturuyor.

-Türkiye’de dar tanımlı kadın işsizliği yüzde 11,3 olarak açıklansa da, işe ihtiyacı olduğu halde iş aramaktan vazgeçmiş, iş bulma ümidini yitirmiş ve zamana bağlı eksik istihdam edilmiş kadınların da dahil edildiği geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9

-Kadınlar, erkeklere göre yüzde 15 daha düşük ücretlerde çalışıyor.

-Kadınlar yoğun işgücü gerektiren ve vasıfsız işlerde daha fazla yer alıyorlar.

-Ev işleri ve evde bakım hizmetleri, kadınların işgücüne katılımlarını ve iş yaşamındaki ilerleyişlerini olumsuz etkiliyor.

-Eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksek olmasına rağmen, bu durum her zaman iş bulmalarını ve daha yüksek ücret almalarını garantilemiyor.

Kadın emeği görünmez ve değersiz kılınıyor. Kayıt dışı kadın istihdam oranı yüzde 30,8, İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı.

BU İNSANLAR NE İSTİYORLAR?

Bölgemiz ve dünyada halkların varlıklarına el koymak için birbirleriyle olan rekabeti bölgesel savaşlara dönüşen emperyalistlerin kâr hırsının faturasını yoksul emekçiler çekiyor. Milyonlarca insan savaşlar, açlık ve yoksulluk nedeniyle göç yollarında.
Ülkemizi yönetenler de bu paylaşım savaşından pay kapma telaşına düştü. Savaş bölgelerine İHA’lar, SİHA’lar satılıyor ve sınır ötesi operasyonlarla bölge barışını tehdit etmeye devam ediyor.
Türkiye bölge jandarması haline getirilmeye çalışılıyor. İsrail’in on binlerce Filistinlinin ölümüne yol açtığı katliamı karşısında sadece timsah gözyaşları döken ancak alttan alta Siyonist İsrail’e çelik, yakıt, yiyecek taşıyan gemilerle ticaretin sürmesine izin veren AKP iktidarı, halkı da markalı içecekleri boykot etmeye sevk ederek oyalıyor.

Bu ikiyüzlü bir politikadır. İşçiler ve emekçiler bu sömürü ve ikiyüzlülük düzenine karşı mücadele etmeye devam ediyor.

İşte İşçiler, kamu işçileri. İşte özel okul öğretmenleri, kamu emekçileri, toprağını, doğasını savunan köylüler, çocuklarına okullarda bir öğün ücretsiz yemek için mücadele eden anneler, şiddete, cinayetlerin artışına karşı ses çıkaran kadınlar, işte parasız bilimsel ve laik eğitim için mücadele eden gençler… Ve işte kayyumlara karşı demokratik hakları için mücadele edenler…

Yerel seçimlerde iktidarın aldığı hezimet bu baskılara, yoksullaştırma siyasetine, adaletsizliğe, şiddete, taleplerini seslendiren herkese yapılan hakaretlere karşı halkın birikmiş tepkisinin ürünüdür.