KADİR DAYIOĞLU


BÂTIL INANÇLARIMIZ!..

Mesela, “Devlet değil mi versin?” söylemi, sonuçta “Devletin bitmez ve tükenmez hazinesi var!” gibi bir başka “batıl inancı” da peşinden getirir...


Önce bir tanımlama yapalım. “Batıl inanç, genellikle bilgisizlikten, bilimsel bilgilerin veya nedenselliğin yanlış anlaşılmasından, kadere veya büyüye inanmaktan, olağanüstü etkileri algıladığını sanmaktan veya bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklanan inanç veya uygulamalardır. 

Batıl inançlar çoğu zaman şans, kehanet ve belirli ruhani varlıklarla ilişkilidir. Kaynak ve mantıklı bir açıklamadan uzak, uygulamalarda din adı kullanılan inanç ve hareketlere söylenen bir terimdir.” (Wikipedia)

***

Peki, İslam literatüründe “bâtıl” nedir? Farklı mezhep ve meşreplerde farklı yorumlara neden olsa da “geleneğe” göre; “Boşa gitmek, temelsiz ve devamsız olmak” anlamındaki butlân kökünden türeyen bâtıl, türevleriyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm’de otuz altı defa geçmektedir. … Âyet ve hadislerdeki anlamlarından hareketle İslâmî kaynaklarda bâtıl şu şekillerde tarif edilmiştir: 

Şeriatın yasakladığı her şey, gerçekliği bulunmayan her şey, yalan ve yanlış olmasa bile planlanan hedefe ulaştırmayan her türlü faydasız iş, söz ve davranış, genellikle kabul edilmiş inançlara uygun olmayan hükümler. (Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, bâtıl maddesi)

***

Şimdi gelelim konumuza. İnanç alanında ki “bâtıl inançlarımız!” kadar, ekonomik ve siyasal alanda ki “bâtıl inançlarımızı” da sorgulamamız ve bunlardan kurtulmamız gerekir. Toplum olarak bunlardan kurtulamadığımız sürece, hiçbir sorunumuzu akılcı ve kalıcı bir biçimde çözemeyiz... 

***

Mesela, “Devlet değil mi versin?” söylemi, sonuçta “Devletin bitmez ve tükenmez hazinesi var!” gibi bir başka “batıl inancı” da peşinden getirir...

***

Oysa devletin, “Bitmez tükenmez hazinesi yoktur!”. Ona da versin bana da versin diyemezsiniz. Devlet birilerinden alır ve bunları birilerine dağıtır. Devletin dağıttığı da topladığı kadardır. Bazen topladığı yetmez, birilerinden borç alır... Bu borç, içeriden ve/veya dışarıdan olabilir, fark etmez. Tabii, alınan bu borcun, nereye gittiği de önemli. Ama şu kesin, asla üvey evlatlara gitmez. 

***

Devlet dağıtırken bazı ayrıcalıklar yapar. Deyim yerinde ise bazılarımız “öz”, bazılarımız da “üvey” evlat muamelesi görür. Ve “öz” ve “üvey”evlatlar siyasal iktidarlara göre değişir... Çok şükür, hiçbir iktidar döneminde “öz” evlat muamelesi görmedik…“Çarşı, her şeye karşı!” olduk.

***

Bir başka bâtıl inancımıza göre birilerinden alınan borcu, devlet öder zannederiz... Bu da yanlış... Bu borcu da yine biz öderiz...  Hem de; “acı acı yellenerek!”

***

Yine mesele her iktidar değişiminde öz evlatlar, “deplasman yaparlar!” Bu nedenle biz de siyasetin odağında “öz“ya da “üvey evlat!” olup olmama yarışı vardır. Şüphesiz AK Parti de bu kurala uygun davranıyordur. Bunu, atamalarda, terfilerde, tayinlerde, iş bitirmelerde rahatlıkla görebilirsiniz…

***

Bu tespitime hemen itiraz geleceğini biliyorum ama maalesef “dünya dönüyor.” Bu nedenle siyaset, “yüksek duygu ve idealler; için yani vatan millet Sakarya için yapılır!” bâtıl inancına pek aldanmayın. Aksi de bâtıl inançtır… 

***

Siyaset, “öz evlat” ve “üvey evlat!” oyunu olunca bunun etrafının, “Hazineden geçinmeliler, mesleksizler!” tarafından çevrilmesi de gayet doğaldır... Çapsız adamların, siyaseti sarmaları da... Siyasete yakın olmaları da...

***

“Hazineden geçinme” meslek genetik bir hal alınca, kamu varlıklarının hortumlanması da eşyanın doğasına uygundur... Bu nedenle kimse, “Aaaa... Nasıl oluyor bunlar?”  demesin. Bu kumaştan ancak bu elbise çıkar…

***

Asla, “hortumlayın!”, çalıp çırpın demek istemiyorum ama sahibi siyasilere göre değişen sahipsiz ve ortada duran bir kamu malını hortumlamamak, aptalların cebinde paralarının durmasına izin vermekle, eş anlamlıdır... Acı ama onlarca yıldır yaşanan gerçek bu…

***

 Ekonomik ve sosyal olayların, “polisiye önlemlerle!” hallolacağına olan inancımız da bir başka bâtılımız.  “Kurarsın meydana beş darağacı, sallarsın beş sekizini, sen o zaman gör, nasıl süt liman oluyor ortalık, anadınmıııı… abicim!” yöntemi en kısa ve pratik çözüm yolumuzdur. Ve ayrıca; bu çözüm önerisine duymadığımız an da yoktur, yer de yoktur. 

***

Ama nedense ortalığın bu tür önlemlerle düzeldiğine dünyada kimse tanık olmadı.  Tıpkı; tüm fakir fukara edebiyatına, fakir fukara goygoyculuğuna rağmen bir türlü fakir fukaranın yüzünün gülmediği gibi... 

***

Fakir fukara ne çekiyorsa, kendilerini kurtarmak için siyaset yapanların, iktidara talip olanların yüzünden çekiyor. Ömrü hayatımda, kendisini kurtaran çok siyasetçi gördüm ama bu süreçte kurtulan, bir fakir fukara görmedim... Gördüm diyen varsa, beri gelsin!