Güven duyulmayan siyasi liderlerden, ekonomik sorun yaşayan ve kirasını ödeyemeyen emekliden bana ne. İşleri kesat olan esnaftan, konkordato başvurusu kabul edilen hilebaz tüccardan, okul temizliğine bütçesi olmayan Milli Eğitimden, yurt bulamayan üniversite öğrencisinden, asık suratlı ve yüzü gülmeyen toplumdan, trafik terörü estiren şımarıklardan, din sömürüsü yapan asalaklardan, Kamu parasıyla Hac ibadeti yapanlardan, çalışmadan ve üretmeden yatarak, bizim de Allah’ımız var diyenlerden bana ne. Adaletin eşit dağıtılmadığından, kadın ve çocuk cinayetlerinden, vergilendirilmeyen kazançtan, doğayı rant uğruna talan edenlerden, çocuklarımın kursağından haram lokma geçmedi diyen bakandan, yani saymakla bitiremediğim sorunlardan bana ne birader.
Benim kendime yakıştıramadığım ve beni tanıyan dostlarımın da yakıştırmayacağını tahmin ettiğim umursamazlık ve “bana ne” demek kerhen söylediğim bir başlık oldu. Sadece siyasi liderlere güven duyulmaması veya toplumun siyasilere güveninin azalması beni ilgilendirmiyor, rahatlıkla “bana ne” derim. Hele ki son zamanlarda yaşanan itiraflar ve şımarıklıklar benim tamamen uzaklaşmama yetti ve arttı bile. Nasıl bir mideleri var ki, ne yeseler kabul ediyor?
Küfür ve ağza alınmayacak hakaretler havada uçuşuyor, kimin kime ne söylediğini burada yazmaya yüzüm kızarır, bırakın dilimle söylemeyi yazmaya bile elimin varmadığı sözcükler yüzlerine karşı ve gıyabına söyleniyor. Sayın Bahçeli “siyaseten söylememiz gerekiyor kusura bakma” diyor diğer beyefendi Sayın Özel’de tebessüm ediyor. Düşünüyorum ama bende cevabı yok, karşılıklı küfür ve hakaretlere ne uğruna katlanılır? Oturduğun koltuğu bırakmak veya altını kirletmediysen eğer oradan kalkmak çok mu zor? Bu umursamazlıklara rahatlıkla bana ne diyebilirim fakat seçtiklerimizin ve bizim adımıza karar almalarına yetki verdiklerimizin seciyeleri buysa eğer ki şüphe götürmez, yaşam biçimleri bizi yansıtıyor işte. Bu yüzden muasır medeniyetler seviyesini yakalamış ülkeler, eğitimde, sağlıkta, adalette, ulaşımda ve gelir seviyesinde ki sorunlarını yok etmişler ve bizim gibi ülkelerin varlığından rahatsızlık duyuyorlar. “Bana ne” diyemiyorum işte.
Saymakla ve yazmakla bitmeyecek kadar rahmetli Babamla anılarımız ve bana tavsiyeleri olmuştur. Bir gün dedi ki, “Faruk; Hayatta başarılı olmak ve ustalaşmak insanı tanımakla olur. Bunun gerçekleşmesi için de önce kendini tanıman gerekmektedir. İnsan sürekli düşünüyor olmalı, okumalı, ilim ve bilgi peşinde koşmalıdır”. Yaşam ilk nefes ile son nefes arasında bir zaman, ya boş geçiririz ya da anlam katarız, anlam katmakta insanın kendisini tanıması ve ne yapacağına öz iradesiyle, birilerinin etkisinde kalamadan karar vermesini kolaylaştırır. Araştırmadan ve yeterli bilgiye ulaşma zorluğuna katlanmadan, gözümüzde büyüttüğümüz veya donanımlı olduğuna karar vererek seçtiğimiz insanların birçoğunun hiç olduğunu anlama süresi bizlere pahalıya mal oluyor. Sokak çocuklarının bile yeri geldiğinde birbirlerini anlıyor olmaları, empati kurmaları kadar bizim seçtiklerimiz anlayış göstermiyorlar. Kanun tanımazlar, yasadışı yaşam sürdürenler ve kabadayılar bile taraflarına verdikleri söze sadık kalırken ve hakaret dili kullananın cezası mutlaka infaz edilirken, bazı seçilmiş ve atanmışların hakareti kabullenmesi gözümüzden kaçmamalı. Şahsi çıkarları uğruna herkesle, her şey için anlaşma imzalayabilirler, uyandığında şafak sökmüş olur, yine mi “bana ne” diyorsun ?
“Birisi bana ne demediği, verdiği sözlere uyduğu, insan olmayı becerdiği sürece, büyür ve yücelir”. Faruk Ergan