KADİR DAYIOĞLU


BAĞDAN İNİM (3)

Olması gereken değişim ve dönüşüm çok kötü oldu. Ölen bağların ve bağcılığın ruhuna bir Fatiha okuyun.


Tabii, benim anlattığım kırklı, ellili ve altmışlı yıllara denk gelen bağcılık. 1950 sonrası, şehrin imara açılması, içme suyu şebekesinin yapılması, buzdolabı ve odunlu termosifonların hayata girmesi, Cumhuriyet, Aydınlıkevler, Örnekevler, Sahabiye mahallelerinin oluşumu   ile özellikle “kıraç” bağlarından kaçış başladı, ta 1970’lerin başına kadar. Bağlar “hozana”, evler viraneye dönmüştü… Çöken toprak damların direkleri de hırsızlar için bir geçim kaynağı… Öyle ya, bunlar çok dayanıklı gürgen, kayın, katran gibi sert ağaçlardan… Çivi zor çakılır.

***

Cılız, çelimsiz kadınlara, “hozan bağın tilkisine dönmüş!” sözü de buradan gelir. Öyle ya, kadın dediğin, “Şıhaslanın somunu” gibi, alımlı, “etli butlu”, kırmızı yanaklı olmalı… “Şıhaslanın somunu” deyip geçmeyin, bizler için keteden farksızdı… Yemeye doyulmazdı… “Şıhaslanın fırını”Çalapkorurlar ait ve Meydan’daydı. Şimdi yerinde, Bürüngüz Camii var. 

***

“Baharı görmeden yaz geldi geçti!” Altmışından sonra zaman, akaryakıt pompasının numaratörü gibi akıyor. Evet Havalar iyice soğumaya başlar, bağdan inme vakti gelmiştir artık. Anne ile baba şoför mahalline oturur, çocuklar, kamyonun üstüne çıkar… Toz yene yene şehir evine gelinir. Yakacak, özellikle odunlar eve sokulmaz, dış kapı önüne konur, oduncular gelir, “sobalık” yapar. Bir parçasına da baltasını saplar, omuzuna alır, götürürdü… 

***

Kedi pek olmazdı. Köpekler de “bağlar eteğinde”azatlanırdı. “İt gibi azatladı!” sözü de buradan gelir. Sokaklarda başıboş dolaşan köpekleri de belediye görevlileri ya tüfekle vurur ya da zehirli yiyecek vererek ölüme terk ederdi.

***

Öyle, günümüzdeki gibi,”hayvan sevenler!” olmadığı için vakayı adiyendi, sahipsiz köpekleri öldürmek. Tabii, bu yapılırken, kuduzdan korkulurdu. Sonra, atlı çöp arabaları, sokaklardan, köpek ölüleri toplardı. 

***

Her göçenin bağı, niyetin çocukları tarafından “başaklanır”. Çubuklarda, asmalarda kalan üzüm salkımları, cevizlerde ve elmalarda kalanlar... Zaten başka da bir şey de kalmazdı.Bağdan inenlere de dükkan komşuları; “Bağdan indim mi ağa!”, derlerdi. “Allah senesine güle güle yitiştirsin!” temennisi ile. 

***

Genel de okullar açıldı mı, kimse kalmazdı, bağlarda. Okullar da genellikle, eylülün ikinci haftasında açılırdı. Okul öncesi, eli yüzü “kerme tutan”, saçları uzayan çocuklar, şehirde hamama götürülür; saçlar için berbere. Asker tıraşı yapılırdı. Yoksa, okula almazlardı.

***

Küçük erkek çocukları anneler götürürdü, hamama. Şayet biraz büyük erkek çocuğu götürürse, “babasını da getirseydin!” diye tepki verirdi kadınlar, annelerine. 

***

1970 sonrası, insanlar zenginleşmeye başlayınca, bağcılık tekrar gündeme gelmeye başladı. Önce yukarı Talas devreye girdi… Sonra, diğerleri… Şu ya da bu nedenle boşaltılmış bağlara, şehir manzaralı, “villa” denilen evler yapılmaya başladı. 

***

Çoğu ev sahibi, gösteriş için, dostlarına ve arkadaşlarına, yapım esnasında ve bitiminde içkili ziyafet verirdi. “On yıl içerisinde, kışın buralarda oturulur,” denirdi. Aradan yarım asır geçti, yeni yeni oturmaya başlanıldı. Hele hele geçen yıl Kahramanmaraş depreminin, Kayseri’yi de sallaması üzerine, tüm bağlarda “hışırdım gibi” evler ortaya çıkmaya başladı.

***

Sırt sırta binmiş, bu evlere, imar izni nasıl veriliyor, anlamak mümkün değil. Mesela, Hisarcık yolunda Gediris’ten başlayarak, Becen, Eşekmeydanı ve Karacaören tarafında ki imar uygulamasını hangi müellif yaptı, ben çok merak ediyorum. Evler o kadar yakın ki, affedersiniz, “yellenseniz”, duyulacak, komşu evlerinden.

***

 

Kusura kalmasın, bu parselasyonları yapanlar. Bırakınız okuldan mezun olmayı, vallahi de billahide fakültenin kapısından içeri adım attırmazlar.

***

Tabii, yine bağların kıymete binmesinin diğer bir nedeni de, 1970’li yıllarda bağlara elektrik ve içme suyu gelmesi. İlk uygulama Eşekmeydanı ve Karacaörende oldu. Bağcıların kurduğu dernekler önce elektrik sonra içme suyu getirdi. Sonra bu uygulama tüm bağlara yayıldı.

***

Bu hizmetlerin gelmesinde, Elektrik Şirketi ve Belediyelerin hiç katkısı olmadı… Buraların, o yıllarda imar planları falan da yoktu. “Villa” tabir edilen evlerin, hepsi kaçaktı, ruhsatı falan yoktu. Ruhsat, buralar Büyükşehir kapsamına girince devreye girdi. Girince, iyi mi oldu kötü mü oldu? Bilemiyorum. Ama bildiğim, gördüğüm tek şey, çok kötü imar uygulaması. Böyle bir uygulamaya nasıl izin verilir? Anlamak mümkün değil.

***

Olması gereken değişim ve dönüşüm çok kötü olduÖlen bağların ve bağcılığın ruhuna bir Fatiha okuyun. 

***

Ali Savan’dan bir alıntı vereceğim.

,,,,,,,,,,

Akkuyunun başında Palta'nınSâli

Bir eşeği olsaydı olurdu vali 

Avradının ayağında el kadar nâli

Mesarif torbası da sırtında bağlı 

 

Temmuz sıcağında yanan bağcılar 

Makarna suyunan yunan bağcılar

 

Bağcının gıtmiri gedikten ürer 

Kediyinen avrat sefayı sürer 

Uzak bağcılar da eşeği yorar

 

Elinden usandım SEYGALAN bağı 

Sat desen SATAMAM avradın bağı