KADİR DAYIOĞLU


ATATÜRK’Ü TANIMAK

Ak Parti iktidarına, Ali Erbaş’a ve “dincilere” ne kadar teşekkür etsek az. Uyuyan devi uyandırdılar… Atatürk sevgisinin;ona hasret ve özlemin büyük bir toplu kesiminin iliklerine kadar işlemesine vesile oldular.


Ak Parti iktidarına, Ali Erbaş’a ve “dincilere” ne kadar teşekkür etsek az. Uyuyan devi uyandırdılar… Atatürk sevgisinin;ona hasret ve özlemin büyük bir toplu kesiminin iliklerine kadar işlemesine vesile oldular. 

***

Çeşitli kitaplar yayınlanıyor, kaynaklar taranıyor. Öleli, neredeyse bir asır olan bir lider için bu kadar çok kitap vs. yazılmamıştır. Atatürk’ünbir askeri deha olduğu kadar onun iyi bir devrimci, iyi bir stratejist, iyi bir siyaset ustası, iyi bir diplomat, iyi bir kültür/sanat adamı vasıflarını da gözler önüne serilmeye başlandı. Yoksa, çok şeyden haberimiz olmayacaktı.

***

Atatürk’ün musikiye vukufiyeti pek bilinmez. Şahsen ben, Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti Şefi ve Atatürk’ün Hafızı, Emekli Binbaşı Hafız Yaşar Okur’un; PDF formatında, “Atatürk'le On Beş Yıl (Dini Hatıralar)” eserini okuyana kadar bu yanını bilmezdim. 

***

Geçenlerde Yekta Yıldız Hocam ve kadim dostum arkadaşım Ahmet Doğan Işık’ın servis ettiği, hemşerimiz, ünlü müzisyen Kemal Batanay’ın bir anısını sizlerle paylaşmak istedim. Merhum hafız ve oğlu da ünlü tamburi merhum Ercüment Batanay

***

Başlık şöyle; “ALİ ERBAŞDA OKUSUN!”

Kemal Batanay anlatıyor, Soğuk bir kış günü Cuma Namazı için hazırlık yaptıktan sonra erkenden Edirne de Üç Şerefeli Cami'ye gittim. Cami avlusu Cuma için hareketlenmiş, cemaat camiye girmeye başlamıştı. Bu ulu mabed karşısında ecdadımızın büyüklüğünü bir daha derinden hissettim. İçimde camiye girip Kur'an okumak arzusu uyandı. Doğruca müezzin mahfilinde yer almış bulunan müezzinlere yaklaşarak hâfız olduğumu ve Kur'an okumak istediğimi söyleyerek izin istedim. “Bir subay, hem de hâfız” diyerek çok sevindiler;“Tabii lütfedersiniz, buyurunuz, okuyunuz efendim” dediler. 

***

Mahfile çıktım aralarında yer açtılar. Oturdum ve Kur'an okumaya başladım. Kısa zamanda da cami lebâlep doldu. Cemaat huşû içinde sessizce beni dinliyordu. Cuma saati geldi, ezan okundu ve ilk sünnet kılındı. Müezzinbaşı iç ezanı da benim okumamı işaret etti. Bu teklifi kabul ettim. Bütün vücudumu dinî bir heyecan sarmıştı. Hicaz makamında müessir bir ezan okudum. 

***

Namaz bittikten sonra cemaatin büyük ilgi ve sevgi gösterisi arasında kalmışken bir er bana yaklaşarak: 

“Efendim, kumandanım sizi istiyor” deyince;“Eyvah resmî elbise ile ezan okuduğum için usule aykırı bir iş yaptık” galiba diye endişe ve korkuya kapıldım. Maiyeti ile avluda bekleyen kumandana yaklaştım. Bu Anafartalar'da savaşın akışını değiştiren dâhi, efsane kumandan Albay Mustafa Kemal idi. Heyecanım bir kat daha arttı. Ne ile karşılaşacağımı bilemiyordum... 

Bana:

“Oğlum terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım.

Seni tebrik ederim” deyince biraz rahatladım. 

“İsmin?”

 “Kemal Efendim” 

“Adaşmışız. Hangi kıtada bulunuyorsun?” 

“Efendim, 16. Telgraf Bölüğü’nün hesap memuru olarak tayin edildim.” 

Yaverine:

“İsmini ve kıtasını yaz” dedi, sonra bana dönerek: 

- “Oğlum! Edirne'de kaldığımız süre içinde ben Cuma Namazına hangi camiye gidersem sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın.” 

“Baş üstüne efendim” diyerek kumandanı selâmladım. 

***

Sonra Mustafa Kemal maiyetiyle beraber camiden uzaklaştı. Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey beni arayarak Mustafa Kemal'in Cuma Namazı için Selimiye Camisi'ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur'an ve ezan okumamı, ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. 

***

Cuma günü erkenden hazırlık yaptım. Selimiye Camisi’ne gittim. Mimaride hacim, çizgi ve en güzel ölçülerin gerçekleştirildiği bir cami, dinî heyecanın en yüksek seviyeye ulaştığı bir mekân. Bu mâbedde Kur'an ve ezan okumayı ne kadar çok arzu etmiştim. Bu duygular içinde doğruca müezzin mahfiline çıktım. Müezzinbaşıya kendimi tanıttım. Bilgisi olduğunu, istediğim zaman Kur'an okumaya başlayabileceğimi söyledi. 

***

Mânen de okumaya hazırdım. Cuma vakti girinceye kadar Kur'an okudum. Sesime hâkim ve rahattım. Caminin iç mekânının güzellik ve ihtişamı, cemaatin kalabalık oluşu da beni coşturdu, okuyuşuma heyecanıma tesir etti. Duyduğum zevk ve huzuru anlatamam. İç ezanı da aynı hal içinde aşkla okudum. Namaz çıkışı etrafımı saran meraklı, takdir ve hayranlıklarını ifade eden cemaat arasından yine avluda maiyetiyle beni bekleyen Mustafa Kemal'e selâm verdim. Elini uzattı, hemen elini öptüm.

***

“Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin.” Ertesi hafta Eskicami’ye gitmem emredildi. Orada da Kur'an ve ezan okudum. Hafta arası görev başındayken bir telefon geldi. Yüzbaşı Ali Rıza Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yatsı namazından sonra ikametgâhında beni beklediğini, kendisinin de bana refakat edeceğini bildirdi. 

***

Ali Rıza Bey'le buluşarak Mustafa Kemal'in huzuruna çıktık. Oturmamı ve rahat olmamı söyledi. Sonra söz mûsikiden açıldı. Mûsikiyi kimlerden ve hangi eserleri meşkettiğimi sordu. Sonra bana: 

“Birkaç eser oku da dinleyelim” dedi. 

“Efendim, daha çok klasik formda eserler geçtim” dedim ve Dellâlzâde İsmâil Efendi'nin, Isfahan makamında nakış yürük semâisini okumaya başladım:"O güzel gözlerine hayran olayım, O şirin sözlerine kurban olayım.”Sonra Tab‘î Mustafa Efendi'nin bayatî nakış ağır semâisini okudum. "Çıkmaz derûn-ı dilden efendim muhabbetin, Kurbanın olduğum, bize yok mu mürüvvetin." 

***

Mustafa Kemal de hafif bir sesle hatasız, usul vurarak bana eşlik etti. Kendisi, Leylâ Hanım'ın (Saz), hüzzam makamında: "Harâb-ı intizar oldum aman gel aman gel/ Yeter üzme efendim her zaman gel heman gel" şarkısını usul vurarak okumaya başladı. Benim de okumamı istedi. Mûsiki faslı böylece gece geç vakte kadar devam etti. Onun mûsiki bilgisi, zevki ve eserlere hâkimiyeti bende büyük hayranlık uyandırdı. 

***

Bende derin izler bırakan bu hâtırayı hiç unutamam. Onun Osmanlı kültürü içinde yetişmiş, yoğrulmuş bu şahsiyetine daima hayranlık duymuşumdur...  (Necdet Topçuoğlu)

Kaynak:(Prof.Dr. Muhittin Serin, Kemal Batanay, Bestekâr, Tambûrî, Hattat, Hâfız, İstanbul 2006).