NEBAHAT ERDOĞAN


ANORMAL BİR DURUM…

Dünyanın her yerinde çoklu parti sistemi mutlaka vardır. Bu sitemde muhalefet olmazsa olmazlar arasındadır. Muhalefet olmaz ise yarış olmaz. Muhalefet olmazsa çekişme olmaz. Muhalefet olmazsa iktidarı değiştiren olmaz. Muhalefet olmaz ise ülkede dengeler yerini bulamaz. Demokratik ülkelerde bu olması gereken bir durum. Her demokratik bir ülkede, iktidara gelmek için seçim yapılır. Bunun içinde insanlar bir takım şeyleri değiştirmek ve yeni yönetim sistemini getirmek için mitingler, imza kampanyaları, protestolar düzenler. Bu gayet normal olan bir tutumdur. Anormal olan ise, iktidar partisi, muhalefet partisinin bu girişimlerini suçlu buluyorsa, bilmelidir ki kendileri de böyle girişimlerle iktidara gelmişlerdir, yani aynı yoldan geçerek gelmişler demektir.


Dünyanın her yerinde çoklu parti sistemi mutlaka vardır. 

Bu sitemde muhalefet olmazsa olmazlar arasındadır.

Muhalefet olmaz ise yarış olmaz.

Muhalefet olmazsa çekişme olmaz.

Muhalefet olmazsa iktidarı değiştiren olmaz.

Muhalefet olmaz ise ülkede dengeler yerini bulamaz. 

Demokratik ülkelerde bu olması gereken bir durum.

Her demokratik bir ülkede, iktidara gelmek için seçim yapılır. 

Bunun içinde insanlar bir takım şeyleri değiştirmek ve yeni yönetim sistemini getirmek için mitingler, imza kampanyaları, protestolar düzenler.

Bu gayet normal olan bir tutumdur.

Anormal olan ise, iktidar partisi, muhalefet partisinin bu girişimlerini suçlu buluyorsa, bilmelidir ki kendileri de böyle girişimlerle iktidara gelmişlerdir, yani aynı yoldan geçerek gelmişler demektir.

Her konuşmalarda demokratik bir Ülke olduğumuzdan bahsediliyor ya, demokratik bir ülke isek her dönem, değişen iktidarın olgunluğunu şimdiki iktidarda da görebilirsek işte o zaman gerçekten demokratikleşmişiz diyeceğiz…

Ama…

Normalleşeceğiz diyerek anormal bir durum içerisinde bocaladığımız,

Battıkça battığımız, davranış ve konuşma kirliliğinin içinde boğuluyoruz. 

İftiralar, yalan yanlış bilgi servisleri, normalmiş gibi gösterip anormal vurgular yaratmanın verdiği zararın, telafisi mümkün olmayabilir.

Çağdaş, modern ve demokrasi ile yönetilen ülkelerde Dünyanın her yerinde kanundur, bir yarış bu, seçme ve seçilme hakkını kullanan vatandaş, ülkesinin geleceği için, kendince doğru olanı tercih ederek liderini seçer.

Demokrasinin gerektirdiği de adilane bir şekilde yarışın sonuçlanmasıdır.

Ve her ülkede mutlaka ikinci, üçüncü bir parti de vardır. 

Olmazsa zaten o yarış olmaz, seçimin ve demokrasinin bir anlamı kalmaz.

NE ZAMAN NORMALLEŞİRİZ…

Kadınlar öldürülmediği zaman, normalleşmiş olacağız.

Çocuklara tecavüz edilmediği, işkence görmediği zaman, normalleşmiş olacağız.

Gençlerin tercihlerine müdahale edilmediği zaman, normalleşmiş olacağız.

İnsanlar Anayasal haklarını aradığında, suçlu ilan edilmediği zaman, normalleşmiş olacağız.

Sebepsiz bir şekilde cezaevine atılmadığımız zaman, normalleşmiş olacağız.

Özgürce düşüncelerini söylediği zaman, normalleşmiş olacağız.

Gözün üzerinde kaşın var, denilerek cezai işlem yemediğimiz zaman normalleşmiş olacağız.

Senin adamın, benim adamım ayırımı yapılmadığı zaman, normalleşmiş olacağız.

İnsanları korku ve sindirmeye çalışılmadığı zaman, normalleşmiş olacağız.

Adam kayırma ve torpil olmadığı zaman, normalleşmiş olacağız.

Hak yenmediği zaman, normalleşmiş olacağız.

Üstünlük sağlanmadığı zaman, normalleşmiş olacağız.

Karşımızdakinin fikirlerini özgürce savunmasına saygı duyduğumuz zaman normalleşmiş olacağız. 

Lütfen umudumuzu ve geleceğimizi kirli oyunlarla karartmayın, insanları yanıltarak, normalmişiz gibi görünmeyin.

YÜKSEK GERİLİM…

Elektrik voltajı yüksek gerilim yarattı, vatandaşı çarptı.

Tırmanan öfkeler, derin kızgınlıkların ifadesi

Acımasızca gelen ağır zamlara kızıyor vatandaş…

Özellikle elektriğe gelen yüzde 25’lik zam bardağı taşıran damla oldu…

Elektrik faturaları zaten anlamadığımız uygulamalarla ikiye katlanmıştı. Bunun üzerine yüzde 25’lik zam tuzu biberi oldu.

Ne yapalım şimdi mum mu yakalım, yoksa büyüklerinizden duymuşsunuzdur mutlaka İdare mi bulup yakalım…

Elektriğe gelen zam sonucunda tüm ürünlerde fiyat artışının yaşanacağı kaçınılmaz olacak, buda insanları ve hayatı daha da zorlaştıracak.

Nisan ayında yaşadığımız kış mevsimi, meyve sebzeleri etkileyen zirai don nedeniyle önümüzdeki dönem çarşı-pazar fiyatlarını da ikiye, üçe katlayacak. Perişan olan vatandaş daha da perişan olacak gibi görünüyor.

Hazine ve maliye bakanı Mehmet Şimşek’e göreher şeyin iyi gidiyor, enflasyon düşüyor, 2026 yılında da tek haneye düşecek diyor, her zaman tekrarladıkları gibi “zor günler geri kaldı” diyor…

Bir de vatandaşa “Faturanızın şu kadar, bu kadarlık miktarını devlet ödemiştir” diye bir söylem var ki evlere şenlik.

Bu bulmacanın içinden çıkabilene aşk olsun…

Vatandaşın zor günler geçirdiğini, çektiği sıkıntıları görüp de görmezden gelerek iyimser konuşmalarına hiç kimse bir anlam veremiyor…

Yine sabır istiyor…

Yine kemer sıkın diyor…

Çünkü “görünen köy kılavuz ister mi?” 

İstemez tabi…

Her şey ortada…

Uçan kuşa dahi vergi kesecek duruma gelmiş bir ülkenin kılavuza ihtiyacı var mı sizce? 

Yok tabi…

Yaptıkları tek şey, mağdur edebiyatını genişleterek, vatandaşı oyalama derdine düştüklerini görüyoruz.

Yöneticilerin tek derdi koltuk değil halkın refah ve müreffeh bir toplum olarak geçem standartlarının yükseltilmesidir.

Eğer yönetemiyorsanız da çare sandıktır…