Ahlaka öncelik vermeyen akıl ve güç, gelecekteki felaketlerin habercisidir.
Akıl bir tarafa, ama gücün de bir ahlakı olması gerekmez mi?
Gücü gücüne yetene durumunu, ahlaki saymamız da mümkün değildir.
Peki, gücün hiç mi faydalı tarafı yok?
Eğer güç, kontrollü ise elbette faydalı tarafı da vardır, kontrol altında olmalıdır.
Bu noktada dönüp de dünya tarihine baktığımızda, akıl ve gücü, ahlakının önünde tutan toplumlar, her zaman perişan olmuşlardır.
Oysa…
Orta Asya’dan bu yana Türk ulusuna bir bakın, inceleyin…
Hiç bir zaman güç ve akıl, ahlakın önüne konmamıştır.
Savaşmıştır, topraklar fethetmiştir, ama “Savaş ahlakını ve gücünü” asla ahlakının önüne geçirmemiştir.
Bu davranış biçimi, Türk ulusunun önemli hasletlerinden (Özelliklerinden) biridir.
Akıl, sorunları çözmek içim var olmalıdır.
Güç ise akıl ile çözülen sorunların uygulanmasına sağlamakla görevli olmalıdır.
Ancak her ikisi de öncelikle Ahlaki değerler içinde düşünülmeli, çözülmeli ve uygulanmalıdır.
Bu durum, özellikle iç politikada ve devamında da dış politikada her zaman öncelenmelidir.
XXX
Peki, güç ve aklın ahlakın önüne geçtiğini ölçecek, tartacak, görüntüleyecek bir ölçek var mı?
Elbette var, olmaz mı?
Ancak ölçüp tartmak ve tahlil edebilmek için toplumun ta içine kadar girmek, onlarla beraber gerçekleri yaşamak gerekir.
Öyle uzaktan uzağa okuyup üflemekle sonuç almak mümkün değildir.
Örneğin, CHP ve Özgür Özel, “Otuz, yoksa yokuz” diye bir slogan ortaya attı.
Tuttu mu?
Tuttu da yetti mi?
Yeteceğini sanmıyorum.
Özellikle emekli ve asgari ücretle çalışan işçi kesimi ve dar gelirliler, yoksulluk sınırı üzerinde gelir istiyorlar.
Olanağı var mı? Yok…
Burada güç ve akıl, daha önde gidiyor çünkü…