KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 20.04.2022 12:13

AHIRA ÇEVRİLEN CAMİLER (2)

Facebook Twitter Linked-in

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, yeniden restore edilen Ayasofya Fatih Medresesi Açılış Programı'nda konuştu. "Açılışını yaptığımız medrese ile izleri silinmek istenen bir eseri daha hamdolsun şehrimize kazandırıyoruz" dedi.

***

Demesine dedi de, Sayın Cumhurbaşkanı, bildik “hikayeyi” tekrarladı… O da şu: “…Ayasofya Fatih Medresesi'nde olduğu gibi kimi zaman ihmalkarlıktan, kimi zaman gafletten, kimi zaman da rövanşist anlayışla tarihi eserler yıkılmış, içerisindeki nice eserler de kaybolup gitmiştir. Asırlara meydana okuyan yüzlerce cami satılmış, kiraya verilmiş ya da müze, depo, ahır olarak kullanılmıştır. Şu Suriçi var ya, burası 800'e yakın mescidin olduğu bir yer ve mescitler maalesef büyük çoğunluğu yıkılmış, satılmış, ahıra çevrilmiş. İşte o tek zihniyet döneminde.” (Basından)

***

İsterseniz Tayyip Beyin, hüküm cümlesini bölüm bölüm analiz etmeye çalışalım: “…Ayasofya Fatih Medresesi'nde olduğu gibi kimi zaman ihmalkarlıktan, kimi zaman gafletten, kimi zaman da rövanşist anlayışla tarihi eserler yıkılmış, içerisindeki nice eserler de kaybolup gitmiştir.” Ne zaman, “o tek zihniyet döneminde.” Yanlış anlamadıysam; “Tek Parti” dönemi. Yani, 1923-1950 arası.

***

Demek ki, ecdat yadigarı eserlerin kimi ihmalden, kimi gafletten ve kimi de  rövanşist amaçla yıkılıp yok olmuş gitmiş. İhmal ve gafleti anlarım da neyin “rövanşı” alındı, anlayamadım doğrusu!..

***

Eğer bu cümle doğru ise, Osmanlı’dan miras kalan bu eserlerin, pırıl pırıl ayakta duruyor, işlevini harfiyen yerine getiriyor olması gerekmez mi? Acaba durum gerçekten böyle mi idi?

***

Ben, 1945 doğumluyum… 1950 sonrasına aklım çok iyi erer, Kayseri’de çoğu medrese, kümbet, burç, özellikle mescitlerin harap ve bitap bir durumda olduğunun tanığıyım. Kayseri için bazı örnekleri yarın vereceğim. Bakalım, Cumhuriyet öncesi “Taşınmaz Kültür Varlıkları”nın durumu neymiş? Örneklerini, Kayseri özelinde, Perşembe günü yazımızda vereceğiz. Genel bilgilere devam edelim.

***

Bir de camilerin, medreselerin vs. “depo” ve “ahır” olarak kullanılması konusu var. Bu da doğru… Kimsenin itiraz ettiği falan yok… Olay, “İkinci harp” (1939-1945) dönemine denk gelir. Harbe girmemişiz ama iki buçuk üç milyona yakın asker silah altına alınmış. Askerlik süresi dört yıla çıkmış. Bizim rahmetli peder de dört yıllıklardan.

***

Mesela, “İkinci Harp”te, İstanbul işgal edilebilir, endişesi ile ve İsmet Paşa’nın emri ile, “Mukaddes Emanetlerin” Niğde’ye taşınması, burada bir “camiye” yerleştirilmesi ve korunması için bir askeri birliğin görevlendirilmesinin neresi yanlış? Yani, Niğde de ya da bir Anadolu şehrinde müze vardı da, kasten mi cami, seçilmişti, sanki?

***

Bir de asker ve askerin iaşesi/ibatesi söz konusu… Öyle ya, bunlar nerede yiyecek, nerede içecek, nerede kalacak; yiyecekler, hayvanları nereye konacak?

***

Birlikler, ağırlıklı olarak “mekkâre” ile bir yerden diğer yere; yani, asker, yük, cephane, silah, iaşe de ağırlıklı olarak “hayvan”la taşınıyor. Motorlu araçlar için nasıl garaja ihtiyaç varsa, hayvanları da çayıra salıp bırakamazsınız. Bunlar için de, camiler de olmak üzere, kamusal alanlar, en uygun yerler.

***

Evet. Bunlar nerede yiyip, içecek; nerede kalacak; erzak nerede depo edilecek? Bu sorunun yanıtı verilemeden, yapılan acımasız eleştiriler insaf sınırını aşar…

***

Öyle ya; TMO’nun siloları mı vardı ki buğday, arpa, un vs. buralarda depo edilsin? Adım başında askeri kışla, “tavla” mı var ki asker barınsın, hayvanlar eğleşsin? Elbette bunlar için uygun yerler, o zaman için cami ve medreselerdi.

***

Bakınız; 1912 Balkan bozgunu ile Edirne üzerinden İstanbul’a binlerce insan akın akın göçüyor. Bu insanlar nerede barındı ya da konakladı, biliyor musunuz? Büyük camilerde… Öyle ki, buralarda vakit namazları eda edilemez oldu.

***

Devam edelim. Tayyip Beyin iddialarına; “…Asırlara meydana okuyan yüzlerce cami satılmış, kiraya verilmiş ya da müze, depo, ahır olarak kullanılmıştır.”, diyor.

***

Yüzlerce rakamı çok dikkat çekici. Anlaşılan bunların envanteri kamu arşivlerinde var ki, sayı veriliyor. Doğrusu listesini görmek isterdim. Yok, bu, birkaç yüz ile sınırlıysa, sayıları birkaç on bini bulan varlıkların içerisinde anlamlı değil. Yani, “cim karnında bir nokta!”, mesabesinde…

***

Eminim, kendi dönemlerinde de birkaç yüz cami/mescit benzeri akıbete yani yıkıma, satışa, su altında kalışa uğramıştır. Mesela, benim bildiğim Kayseri Merkez de dört cami var yıkılan. Yine biliyorum, Yamula Barajı içinde kalan cami de var. Sanırım, Kuşçu Köyü camisi… Haliyle diğer su yapıları içinde de… Devam edecek…

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —