KADİR DAYIOĞLU


AĞIR OL MOLLA DESİNLER!..

Hanların girişin de; “Edep yâ hû!.. Bu da geçer yâ hû!” kelam-ı kibarı yazarmış. Tabii, irfan yuvamız “Bektaşi Tekkelerl” ve Cemevleri’nde de serlevha olarak verilir, bu söz.


"Söz gümüşse sükut altındır!", demişler...

"İki ölç bir biç!", demişler...

"Ağzından çıkanı kulağın duysun!", demişler...

“Edep yâ hû!”, demişler.

“Ağır ol molla desinler!”, demişler.

***

Velhasıl vel kelam, denmedik söz, demedik kelam bırakmamışlar. Ama bunlar; "kulağımıza küpe olmamış". Fırsatını bulduk mu, elimize güç geçti mi, geçmişte söylediklerimizi unutup, nereye gideceğini bilmeyip tozutturup duruyoruz.

***

Bizler, özellikle siyasiler, her konuda ve her zeminde söz söyleme gibi bir zorunluluk hissediyoruz. Oysa böyle bir zorunluluk olmadığı gibi, önüne tutulan her mikrofona, söz yetiştirmek, demokrasinin gereği de değildir. Mikrofonun büyüsüne kapılanların acıklı halini görüyoruz her gün…

***

Birde siyasiler, üsluplarına da çok dikkat etmelidir. "Üslubu beyan ayniyle insan", diye boşa dememişler… Anlatırlar: Cerrahi ya da “Sahaflar” şeyhi Muzaffer Efendi (Özak) sohbetlerinde: "’Şerefü'l mekân bi'l mekîn’ de var, ‘Şerefü'l mekîn bi'l mekân’ da..”, dermiş. Anlamları da şöyleymiş: “Mekânın şerefi, orada bulunan iledir; Kişinin şerefi, bulunduğu mekân iledir.” O nedenle, herkes ama herkes, bulunduğu yerin şerefini korumakla ya da bulunduğu yeri şereflendirmekle mükelleftir.

***

Siyasilerin üsluplarına çok dikkat etmeleri gerekir. Aksi bir davranışa hakları olmadığı gibi, siyaset arenasını, mahalle kahvesine çevirmeye de hakları yoktur.

***

Ülkeyi yönetenler ya da yönetmek isteyenler adeta "Bremen Mızıkacılarına" benzerse, her gün her kafadan bir ses çıkarırlarsa, bugün söylediklerini yarın unutur ya da söylenmemiş kabul ederlerse... siyasete de siyasetçiye de güven kalmaz.

***

Sincap, yiyeceği fındığı önce kontrol eder sonra yermiş... Ne olur ne olmaz diye. Öyle ya yedikten sonra çıkaramamak da var!.. Söz de öyle… Sarf ettikten sonra geri dönüşü zor olabilir... Hazret Ali’ye atfedilen bir söz var. Umarım kulaklara küp olur: “Söz ağızdan çıkana kadar o senin esirin, ağızdan çıktıktan sonra sen onun esirisin.”

***

" Hafızayı beşer nisyan ile maluldür", yani insan hafızası unutkandır zannedenler yanıldıklarını çabuk görürler, çağımızda... Bir “Google amca” var ki, doğru-yanlış, eksik-fazla her şeyi ama her şeyi hafızasına kaydeder.

***

Taşra politikacılığına artık kimse heveslenmesin. İletişim araçlarının bu denli nitelik kazanmadığı dönemlerde taşra tipi politikacılık, geçer akçe idi. Yenice paketinin arkasına yazardın, sigara bittimi paketi kaldırıp atardın...

***

Oysa köprünün altından çok sular geçti... Artık, kasaba politikacılarının afur-tafurunuı kimse yemiyor.

Çağımızda bilgi ya da bir olay gizlenemiyor, ışık hızıyla anında kitlelere ulaşıyor. Ankara bunun hâlâ farkında değil!..

***

İletişim araçlarının bu denli nitelik kazanması, taşra politikacılarının çapını gözler önüne serdi. .Nesli tükenmiş politikacı tipini benimseyen yeni kuşakları gördükçe, yüreğim cız ediyor. İster istemez, sizde mi? sorusu akla geliyor.

***

Politika ve politikacıyı insanların gözünden düşürmeye kimsenin hakkı yok. Zaten güven sıralamasında epey gerideler. Bu nedenle herkes ve özellikle politikacılar davranışlarına, sarf ettikleri sözlere çok dikkat etsin.. Ağızlarından çıkanı, kulakları duysun.

***

Fatura ödeye ödeye imanımız gevredi!.. Gücümüz kalmadı!... Devasa sorunlar ülkenin önünde dururken, tutarsızlıklar, kahrediyor insanı... Ülkenin temel sorunları ortada dururken, yapay gündemlerle gerçekleri örtmek çabasını “yiyen” kaç kişi kaldı bilemiyorum.

Beyler, beyler… Yaşım gereği çok kuyruk gördüm ama ekmek kuyruğuna; “askı da ekmek” satışına, “askıda elektrik ve su faturası” ödendiğine hiç rastlamadım. Yaşanan hal bu…

***

Herkes şapkasını önüne koysun ve bir öz eleştiri yapsın. Kimse kendisini hatadan âri sanmasın. Kendilerini hatadan münezzeh görenleri toplum affetmez... Tarih de…

***

Hanların girişin de; “Edep yâ hû!.. Bu da geçer yâ hû!” kelam-ı kibarı yazarmış. Tabii, irfan yuvamız “Bektaşi Tekkelerl” ve Cemevleri’nde de serlevha olarak verilir, bu söz.