MUSTAFA CENGİZ


ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI…

Ocak ayı bir çok ünlü ismin toprağa düştüğü, hurharca katledildiği acılarla dolu bir ay maalesef. Kış mevsiminin ayazı bir yandan, kaybettiğimiz değerlerin acısı bir yandan. Karanlık bir el Türkiye’nin aydınlanmasını istemiyor. Karanlığın esareti ile kadın-erkek eşitliği engellenmek, muassır medeniyet seviyesine ulaşmamız sürekli olarak ölümlerle geciktirilmek, Türkiye Orta Doğu bataklığına sürüklenmek istiyor. Son dönemde yaşananlar herkesi malumu. Türkiye’de insanlar şimdilerde susma haklarını kullanıyorlar. Düşünmüyorlar… Okumuyorlar… Yazmıyorlar… Oy vermiyorlar… İtiraz etmiyorlar… Eylem yok… Söylem Yok… Bari sussunlar değil mi?


Ocak ayı bir çok ünlü ismin toprağa düştüğü, hurharca katledildiği acılarla dolu bir ay maalesef.

Kış mevsiminin ayazı bir yandan, kaybettiğimiz değerlerin acısı bir yandan.

Karanlık bir el Türkiye’nin aydınlanmasını istemiyor.

Karanlığın esareti ile kadın-erkek eşitliği engellenmek, muassır medeniyet seviyesine ulaşmamız sürekli olarak ölümlerle geciktirilmek, Türkiye Orta Doğu bataklığına sürüklenmek istiyor.

Son dönemde yaşananlar herkesi malumu.

Eğer birileri halen bu ortamda yaşananları anlamıyor, bu kadar Aydın’ın katledilmesinden Türkiye’ye dair gerçekleri kavrayamıyor ise yazık ki ne yazık bizlere!...

HAFTANIN ÖNEMİ VE ANLAMI…

https://www.umag.org.tr’ta bu haftanın tanımı, anlamı ve önemli girişte şu ifadelerle vurgulanmış; 

Aydınlanma yolunda ilerlerken, aydınlanmanın ışığının kitlelere ulaşması her devirde, hep engellenmek istenmiştir. 

Işığın getirdiği aydınlıktan, bilgiden ve gerçeklerden, karanlık ilişki ağlarını çıkar ilmekleriyle örüp, halkın yarınlarını çalanlar korkarlar. Ve bu korkuyla da sürekli baskı, zulüm yaparlar ve ölüm emirlerini yağdırırlar.

Son otuz yıldır aydınlarımız, aydınlanmanın ışığını topluma aktarmak isteyen o güzel insanlar, bu korkakların verdikleri emirlerle baskı ve zulüm görmüşler, arkalarında dul eşler, öksüz ve yetim çocuklar, acılı ana babalar bırakarak öldürülmüşlerdir.

En uzak halkalarından en yakın halkalarına kadar "faili meçhul" cinayetlerin acısını toplumca yoğun olarak yaşadığımız ülkemizde, dilimize yerleştirilmek istenen 'faili meçhul' kavramına karşı bilinçli bir şekilde karşı koymak aydın olmanın bir gereğidir. Bir toplumda adalet ve demokrasi, ancak, dayatmalara, baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlığa direnen yurttaşların çoğalmasıyla yerleşebilir.

Bu bilinçle, 24 Ocak 1993'te öldürülen gazeteci-yazar Uğur Mumcu ile 31 Ocak 1990'da öldürülen Prof. Dr. Muammer Aksoy'un ölüm yıldönümlerini belirleyen 24 Ocak-31 Ocak günleri arasındaki haftanın, demokratik kitle örgütleriyle birlikte, 'Adalet ve Demokrasi Haftası' olmasına karar verilmiştir.

UNUTMAYACAĞIZ!

'Adalet ve Demokrasi Haftası' konusunda en hassas birimlerin başında geliyor ADD.

Bu bağlamda önceki gün yaptığı açıklamada Atatürkçü Düşünce Derneği Kayseri Şube Başkanı Haluk Bilgesay, Adalet ve Demokrasi Haftası’nda, siyasi aydın cinayetlerinin faillerinin bulunmadığını hatırlatarak, “Türk Ulusu, vatansever evlatlarını katleden alçakları asla unutmayacak, bir gün mutlaka hesabını soracaktır. Kanlarını yerde bırakmayacağımıza söz veriyoruz” dedi.

Adalet ve Demokrasi Haftası dolayısıyla açıklama yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Kayseri Şube Başkanı Haluk Bilgesay şu ifadeleri kullandı: 

“12 Eylül 1980 faşist darbesi öncesi topluma korku salmak ve darbeye meşruiyet kazandırmak amacıyla işlenen seri siyasi aydın cinayetlerinin benzerleri, 10 yıl sonra, bu kez 12 Eylül düzenine ve hukukuna direnen Cumhuriyet aydınlarına yönelik olarak yine aynı güç odaklarınca ve aynı amaçla devreye sokuldu. 

Seri cinayetlerin özellikle Atatürkçü Düşünce Derneği kurucu ve yöneticileri hedef alınarak başlatılan bu ikinci perdesi, 31 Ocak 1990 günü Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara’da şehit edilmesiyle açıldı. 

Aynı yılın 6 Ekim’inde kurucu üyemiz Doç. Dr. Bahriye Üçok katledildi. 

Sadece 2 yıl 3 ay sonra 24 Ocak 1993’de Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu cinayetiyle sarsıldık. 

21 Ekim 1999 sabahı ise hedef Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı idi. 

Bütün bu cinayetlerin toplumda yarattığı büyük tepki ve duyulan tarifsiz acı nedeniyle her yıl 24 Ocak Uğur Mumcu ve 31 Ocak Muammer Aksoy cinayetleri arasındaki haftayı “Adalet ve Demokrasi Haftası” olarak değerlendiriyoruz. 

Prof. Dr. Muammer Aksoy Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden uzaklaşılması, Laik Demokratik, Sosyal, Hukuk Devleti nitelikleri yok edilerek ülkemizin geleceğinin karartılması tehlikesinin farkında olan 49 Cumhuriyet Aydınıyla birlikte 19 Mayıs 1989 tarihinde üyesi olmaktan onur duyduğumuz Atatürkçü Düşünce Derneğini kurdu. Derneğimizin kuruluşu, gördüğü yoğun ilgi ve etkili çalışmaları emperyal güçleri o kadar rahatsız etti ki, sadece 8,5 ay sonra Genel Başkanımızı katlettiler. 

Kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter cinayetleri ile sürdürülen bu emperyal vahşet Uğur Mumcu suikastı ile yeni bir boyut kazandı. 

“TUĞLA” ÇEKİLEMEDİ, 

“DUVAR” YIKILAMADI!

Dönemin İçişleri bakanı ve bütün yetkililer bu cinayeti tüm yönleriyle aydınlatacaklarına söz verdiler. 

Ama o “tuğla” bir türlü çekilemedi, o “duvar” bir türlü yıkılamadı. Sonrasında Jandarma Genel Komutanımız Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Ali Gaffar Okkan katledildiler.

Türk Ulusu, vatansever evlatlarını katleden alçakları asla unutmayacak, bir gün mutlaka hesabını soracaktır. 

Başta Genel Başkanımız Muammer Aksoy ve Kalpaksız Kuvvacımız Uğur Mumcu olmak üzere yitirdiğimiz bütün canlarımızın manevi huzurlarında saygıyla eğiliyor, ‘Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşıp kanlarını yerde bırakmayacağımıza söz veriyoruz. 

Ruhları şad olsun.” 
O GÜNLERDEN BU GÜNLERE…

Maalesef faili meçhuller serisine eklendi isimleri.

Hain katliamların üzerinden 30-35 yıl geçti.

Ancak hiçbirisi adalet önüne çıkartılamadı.

Yargılanamadı.

Cezasını bu dünyada görmedi.

Halen kocaman kocaman soru işaretleri var.

Kimlerin emir verdiğine dair.

Kimlerin bu işe alet olduğuna dair.

Ancak kesin bir şey var, bu amaca hizmet edenlerin Türkiye içinde yaratmak istedikleri kaos ve gerici zihniyetin hortlatılması onbinlerce insanın gözünün korkutulmasına, Aslan gibi vatan evlatlarının toprağa düşmesine hep seyirci kalındı.

KORKU İMPARATORLUĞU…

Herkes korkuyor.

Konuşanın sonu malum.

Siyasilerin adresi belli.

Aydınların adresi belli.

Gazetecilerin adresi belli.

Düşünenin, tweet atanın, sanal alemde paylaşım yapanın adresi belli.

KİMDİR GAZETECİ, NE YAPAR? 

Dün bu köşede Uğur Mumcu ile ilgili yazım yer aldı.

Yine bugün onunla devam edelim.

Uğur Mumcu’nun Gazetecilik Anlayışı’nı bir hatırlayalım; 

Uğur Mumcu gazetecilik anlayışıyla Türkiye’de değil dünyada da gazeteciliği yalnızca bilgiye değil aynı zamanda etik bir zemine oturtan bir anlayışın öncülerindendir. 

Herhangi bir güç odağı, siyasi parti, oluşum ya da örgütlenmeden bağımsız biçimde yalnızca gerçekleri yazmayı ve aktarmayı görev edinmiş Mumcu, gazetecilik anlayışıyla bugünkü nesillere de örnek olamaya devam etmektedir. 

Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden birisi olan 1990’lı yılların başlarında yazdığı bir yazı onun gazetecilik anlayışını gözler önüne sermesi açısından paylaşmaya değerdir:

"Gazeteciyi nasıl tanımlarsınız? Kimdir gazeteci, ne yapar?  İşlevi nedir? 

Gazeteci, her konuda fikir ileri süren, her şeyi bilen insan demek midir? Hayır. Nereden bilecek gazeteci her şeyi?

Ben kendime göre bir tanım yapayım:

- Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir." Milliyet, 3 Mayıs 1992

Uğur Mumcu, gerçekleri değiştirmeye çalışan bütün güç odaklarına karşı doğrudan, hakikatten, gerçekten yana olmayı yalnızca bir gazetecilik faaliyeti değil, bir yaşam prensibi olarak görerek yaşadı. 

Susturulmak istenmesinin ardında yatan gerçek de tam olarak buydu. 

Bu inadı, azmi ve kararlılığı nedeniyledir ki, ölümünden sonra da, onun izinden giden meslektaşları eliyle, o hala konuşmaya ve gerçekleri yazmaya devam ediyor.

UMAG'LA BAŞLADIK 

O'NUNLA BİTİRELİM...

Um:ag ile başladık, onunla bitirelim. 

Madem onun adına kurulan Umag ile başladık, yine bu yazının girişinde verdiğini bu haftanın anlam ve önemine dair sunumun ikinci bölümü ile bağlayalım sözlerimizi:

1993 yılından bu yana düzenlenen hafta, demokrasi ve adaletin kurumsallaşması için el ele veren demokratik kitle örgütlerinin yerel yönetimlerin, suskun kalmayan tüm aydınların ortak başarısıdır.

um:ag'ın ön hazırlıklarını, tüm yazışmalarını ve kitle örgütleri arasındaki iletişimi üstlendiği Adalet ve Demokrasi Haftası, Ankara başta olmak üzere yurdun pek çok yerinde ve yurtdışında, çok sayıda kitle örgütünün, kurum ve kuruluşların, yerel yönetimlerin ve gönüllülerin her yıl artan katılımıyla gerçekleştirilmektedir.

Vakıf tarafından, Adalet ve Demokrasi Haftasında, Ankara içinde ve dışında etkinlik yapan kurum ve kuruluşlara, gereksinim duydukları konularda yardım edilmeye çalışılmaktadır.

Ankara'da her yıl tüm demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla, Uğur Mumcu'nun evinin önünde başlayan anma toplantıları, Türkiye'de de yapılmakta, hafta boyunca söyleşi, açıkoturum, dinleti ve sergilerle sürmekte, etkinliklere hafta boyunca binlerce insan katılmaktadır.

Bu inanç ve düşünceyi paylaşan tüm duyarlı insanların ve kurumların desteği ile büyüyerek hizmet vermeye devam eden um:ag, sizleri de yanında görmekten mutlu olacaktır.

SUSMA HAKKINI KULLANMAK!

Evet…

Türkiye’de insanlar şimdilerde susma haklarını kullanıyorlar.

Düşünmüyorlar…

Okumuyorlar…

Yazmıyorlar…

Oy vermiyorlar…

İtiraz etmiyorlar…

Eylem yok…

Söylem Yok…

Bari sussunlar değil mi?