KADİR DAYIOĞLU


AÇLARI DOYURDUM ÇIPLAKLARI GİYDİRDİM!..

Öyle ya; “tuzu kurular”, “tencerede kaynayanın dert mi yoksa et mi” olduğunu nereden bilsinler. Bir iktidar düşünün, kendisini iktidara taşıyanlardan kopmuş. Şunu bile göremiyorlar ya da görmezlikten geliyorlar: Pandemi bize şunu gösterdi; Bu toplumun kahır ekseriyetinin birikimi ya da tasarrufu, bırakınız birkaç ayı, bir aylık geçimini karşılamayacak  durumda.


Sayın Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu. Muhalefetin eleştirilerine tepki gösterdi; "Neymiş millet açmış, bundan bahsediyorlar. Aç olarak dolaşanları buyurun siz de doyuruverin" ifadelerini kullandı.

***

Tabii, burada “aç”tan kastın ne olduğu önemli. Zira, izafi bir kavram… Kimilerine göre, “birisi kuru ekmek bulabiliyorsa!” aç değildir. Kiminin gözü de “dünya malında!”

***

Öyle ya; “tuzu kurular”, “tencerede kaynayanın dert mi yoksa et mi” olduğunu nereden bilsinler. Bir iktidar düşünün, kendisini iktidara taşıyanlardan kopmuş. Şunu bile göremiyorlar ya da görmezlikten geliyorlar: Pandemi bize şunu gösterdi; Bu toplumun kahır ekseriyetinin birikimi ya da tasarrufu, bırakınız birkaç ayı, bir aylık geçimini karşılamayacak  durumda.

***

Yine tabii, iktidar “açlığı, yokluğu ve yoksulluğu” yok etme değil, “yönetme” ve bunu siyaseten kullanma peşinde olunca, muhterem ahalinin; “ne yapsınlar ellerinden gelen bu kadar!” demeleri de beklenir. Yadırgamamak gerekir. “İaşe paketleri”, sosyal yardımlarla övünmeler bu cümleden.  Bunu bize, istatistikler ve araştırmalar söylüyor.

***

Bir başka yaklaşımla, Tayyip Beyin bu çıkışın iki anlamı var bence… Birincisi; bu ülkede “aç” yok; Nereden çıkartıyorsunuz. Varsa, buyurun siz doyurun. Ya da “vere vere tulumbada su kalmadı. Daha ne vereceğiz. Varsa, siz verin!”

***

Tayyip Bey bunları söylerken, sosyal medyaya bir video düştü. Sokak röportajına çıkan ZHABER, gitarıyla sokak müziği yaparak para kazanma mücadelesi veren küçük bir çocuğa mikrofon uzattı. Muhabirin; 

- "Hayalin ne?"

sorusuna küçük çocuk dili döndüğünce cevaplamaya çalıştı.

- “Hayalim şey olmaması abi fakir olmaması. Yani evde yicek yok ki. Ben şimdi şeye geldi. Burada çalıyorum. Eve yiyecek getireceğim. Odur hayalim. Evde yiyeceğimiz olması.” (Kaynak: Yeniçağ)

***

İki olay bana, iki şeyi anımsattı. Birisi Türk tarihinden, diğeri İslam tarihinden. İlkini verelim: 1.300 küsur yıl önce, Büyük hakan Bilge Kaan, Orhun Abideleri’nin bir yerinde şöyle diyor:

“…Milletimi kalkındırayım, besleyeyim diye kuzeye, güneye ve doğuya on iki büyük sefer yaptım, savaştım. Ondan sonra Tanrı bağışlasın; talihim ve kısmetim var olduğu için Ötüken‘i il tuttum. Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım. Artık kötülük yok.  …’Üstte Gök Basmasa Alta Yer Delinmese Senin ilini ve Töreni Kim Bozabilir?’

***

Şimdi de, Bilge Kaan ile aynı dönemlere rastlayan Halife Ömer’den bir örnek vereyim. Aslında, böyle bir lafın edilmediğini, “adalet” söz konusu olunca, Hz. Ömer’e izafe edildiği söylenir. Merhum Mehmet Akif’in, “Koca Karı İle Ömer” şiirinden bir kıta veriyorum.

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu,

Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu”

Kim bilir belki de, bundan anlar, bizim “ecmain”.

***

“Açlık Sınırı” dört kişilik bir ailenin, sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi için bir ayda gıda için yapması gereken asgari harcama tutarını tanımlamaktadır.

***

“Yoksulluk sınırı” zorunlu ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama tutarını ifade etmektedir. İnsan onuruna yaraşır düzeyde yaşam sürdürebilmek için gereken harcama tutarı, hiç kuşku yok ki, gıda ile sınırlı değildir. Gıda harcaması yanında giyim, konut, ulaşım ve diğer ihtiyaçlar için gerekli tutarın da ayrıca hesaplanması gerekmektedir.

***

İster istemez bu tartışma beni, “açlık” ve “yoksulluk” araştırmalarına götürdü. Peşinen şunu anımsattı. Geniş işsizliğin yüzde 20, genç işsizliğin yüzde 30, ortalama ücretin “asgari ücret” olduğu bir ülkede yoksulun olması çok doğal. Peki, “aç” yok mu? Elbette var. Ama sayısı hakkında rivayet, muhtelif.

***

Ama “sabredin!”, diyor büyüklerimiz… “Fukaraların” cennet ile müjdelendiğini söylüyor, hoca efendiler vaazlarında… Hatta, bir “fukara”, yetmiş yıl önce gidecekmiş cennete, zenginden önce. Hem dememiş mi, Resulü Ekrem’in; “Fakr benim fahrimdir (iftihar vesilemdir), dediği söylenmiyor mu, camilerde?

***

Yarın; açlık, yoksulluk ve netameli konu, “gelir dağılımı” ile devam edeceğim.