KADİR DAYIOĞLU

Tarih: 08.08.2021 10:58

    ŞAİR PADİŞAHLAR (2)

Facebook Twitter Linked-in

Sırada, “Yükselme Devri” olarak da bilinen dönemin padişahları var. Fatih Sultan Mehmet’i daha önce vermiştim. Sultan Fatih’in oğlu, Sultan Yavuz’un babası Sultan 2. Bayezid, bugün ki ilk konuğumuz (1447-1512). “Bâyezîd-i Velî” ve “Sofu Bâyezid” olarak da bilinir.

“Gençliğinde serbest bir hayat sürdüğü halde padişahlığında ibadete ve hayır işlerine yönelmişti. Bu sebeple de Bayezid-i Veli diye anıldı. Mecbur olmadıkça savaştan uzak kalmaya dikkat etmiş, ‘nizâm-ı memleket’ için İstanbul’dan ayrılmamayı tercih etmişti. Adlî mahlası kullanarak Türkçe ve Farsça şiirler yazdı.  II. Bayezid Adlî imzasını kullandı.”

"Nice kâfir kal'asın almak nasîb itdi

Hudâ Adli dilber gönlini almak kime makdûr olur"

***

“Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn itdi felek

Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn itdi felek

Şîrler pençe-i kahrumdan olurken lerzân

Beni bir gözleri âhûya zebûn itdi felek”

Yavuz Sultan Selim’e (1470-1520) ait bu dörtlüğü, edebiyatla uğraşanların tamamına yakını bilir. Evet; “Arslanlar bile mahvedici pençem karşısında titrerken, Beni bir ceylan gözlünün karşısında aciz bıraktı felek”, diyor Yavuz Sultan Selim.

Yavuz, Sultan 2. Bayezid’in oğlu, Kanuni Sultan Süleyma’nın babası… “Mısır'ı alarak imparatorluğun kaderini değiştiren Osmanlı Sultanı Yavuz Selim, ‘Hilafet tahtının sultanı’ ve ‘Hadimü'l-Haremeyn’ unvanlarının yanı sıra zamanın İskender'i olarak da anılıyordu.” Sekiz yıllık saltanatında, üç meydan savaşı kazanması nedeniyle, İlber Ortaylı, “mareşal” diyor.

***

Tabii, bu dönemde Anadolu Alevi/Kızılbaşların yaşadığı dramın yası, günümüzde hâlâ tutulur. O nedenle, Yavuz’u hiç sevmezler. Tabii, bu tarihteki önemini düşürmez. Bu, konumuzun dışında.

***

Arapça’yı ve özellikle Farsça'yı çok iyi bilen “Sultân Selîm-i evvel”'in, kendi el yazısı ile Selimî mahlasıyla yazılmış olan Farsça manzumeleri günümüze kadar geldi. Soldan sağa ve yukardan aşağı okunuşu aynı olan, hece vezninde 15 heceli bir şiiri. türünün nâdir ve ilk örneği. 

Sanma şâhım herkesi sen sadıkâne yâr olur

Herkesi sen dost mu sandı belki ol ağyâr olur

Sâdıkâne ol cihanda belki bir serdâr olur

Yâr olur ağyâr olur serdâr olur didâr olur.”

Divan edebiyatında “vezn-i aher” denilen tarzda yazılan ilk şiir olduğu söylenmektedir.  Günümüz şairlerinden Mehmet Akif Gülhan da, Sultan Selim Han’a nazire babında yine hece veznin de 11 heceli bir şiir kaleme almış:t

Anladım Sultanım sözde ehlisin

Sultanım gördüm şiirde pirisin

Sözde şiirde mimar-ı banisin

Ehlisin pirisin banisin sensin

***

“Kısa bir not: Vezn-i Âhar ya da Vezn-i Aher, Halk şiiri nazım şeklidir. Aruzun ‘müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün’ kalıbıyla murabba şeklinde yazılır. Her mısra bir müstef’ilâtün cüzüne sığacak şekilde dört kelime veya kelime grubuna bölünür. Birinci mısranın 2. cüzü ikinci mısranın başına, ikinci mısranın 2. cüzü üçüncü mısranın başına, üçüncü mısranın 2. cüzü dördüncü mısranın başına getirilir ve bu cüzlerden sonra gelen cüzler birbirlerini izler.” (Wikipedia)

“Önemli murabba şairleri arasında Aşkî, Muhubbî, Hayretî, Taşlıcalı Yahya, Fuzulî sayılabilir.

***

Bir örnek daha verelim:

Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül

Kuru seydâya yiler bî-ser u bî-pây gönül

Demedim ben sana dolaşma an hây gönül

Vay gönül vay bu gönül vay gönül ey vay gönül” (www.turkedebiyati.org/murabba.html)

Ahmed Paşa’ya (1426-1497) ait bu güfteyi, Münir Nurettin Selçuk, Devr-i Hindî usulünde rast makamında besteledi.

***

Muhib, Muhibbî, Meftunî mahlaslarını kullanan Kanuni Sultan Süleyman’ın (1494-1566) çok bilinen, “berceste” mısraları:

"Halk içine mûteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır

Olmaya baht u saadet dünyada vahdet gibi"

***

Sırada, “Sarı Selim” olarak da bilinen Sultan II. Selim (1524-1574) var. “Selim-i sânî) olarak da anılır. Bu dönemde, Osmanlı sınırları ve deniz hakimiyeti doruk noktaya ulaştı. Kıbrıs feth edildi (1571/Ağustos). Ama bu fetih, arkasından, birkaç ay sonra, İnebahtı hezimetini getirdi (1571/Ekim). Bundan sonra, Osmanlı denizlerde egemenliğini kaybetmeye başladı. Meşhur; “sakal-tıraş, kesilen kol”, mottosu asla gerçekleşmedi. Derken Çeşme (1770) ve Navarin (1827) deniz felaketleri…

Yine bu dönemde, Saray’da Yahudi egemenliği had safhada. Bir rivayete göre, Yahudi zorlaması sonucunda çok zengin olan Kıbrıs fethine çıkıldı, Vezîrâzam Sokullu Mehmet Paşa’nın muhalefetine rağmen. O, Kıbrıs nedeniyle, “Haçlıların” birleşeceğini ön görmüştü. Nitekim öyle de oldu.

 “Selimî” mahlasıyla yazdığı bir gazelinden birkaç dize:

"Leylî zülfün sihr-i gamzen akl u cânum aldılar

Eyleyüp Mecnûn beni sahrâ-yı aşka saldılar

Göreli hüsn ile sen Yûsuf-cemâli gözlerüm

'Akl u dil çâh-ı zenehdâna düşüben kaldılar"

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —