KADİR DAYIOĞLU


SEÇİM VAR!...

İşin garibi, bu insanların çoğu, sermayeden yana tercihlerini yapan siyasi partilere oy veriyor. Bu yaman çelişkinin mutlaka bir izahı olmalı. Bu, benim değil sosyolog ve psikologların işi.


Bu kaçıncı seçim, benim için. Sayısını unuttum gitti… Ama ilk oyumu, 1969’da İstanbul’da,MHP’ye vermiştim. Aday, Dündar Taşer merhumdu. Kazanamadı, koskoca İstanbul’dan on bin oy alamamıştık. Seçim sonrası, stajlarımı tamamlayıp, mühendis diploması alıp, Kayseri’ye dönmüştüm. Dönüş o dönüş. Kayseri’ye “kazık çaktık!”, bir başka yerde oy kullanmak nasip olmadı. 

***

O gün bugündür, hep Kayseri’de oy kullanırım. Çok farklı partilere oy verdim. Mesela, mahalli seçimlerde Büyükşehir’de, ilçede, belediye meclisinde, il genel meclisinde çok farklı adaylara oy verdim. Blok olarak hiçbir partiye vermedim. Ama bu sefer, sandığa gidene kadar kararımı vermedim. 

***

Sizler de mutlaka sandığa gidin, vatandaşlık görevini yerine getirin; demokratik hakkınızı, özgür bir biçimde kullanın. Kimsenin “aklı” rehberiniz olmasın. “Vatandaş” olmak da bu zaten. Yok, başkasının “aklı” ile tercihinizi yaparsanız, “vatandaş” değil, “kölesiniz”.

***

Neyse seçim muhabbetini, bir yana bırakalım ve hayatımıza dokunan, hiçbir adaydan duymadığımız, birkaç “basit işten” söz edelim.

***

Farkında mısınız, kent içinde yollar, “hız yoluna” dönüşünce, doğal olarak, bisiklet, motosiklet, motokurye, kaykay trafiği de kaldırımlara taşındı. Vızır vızır geçiyor yanınızdan. Her an size vurması kaçınılmaz. Çok tedirgin oluyorsunuz yürürken. Ölümcül olmasa bile, düşüp bir yanınızın kırılması mukadder. 

***

Bir de, sağı solu görüşe kapalı, bina çıkışlarından çıkan araçlarla, bunların burun buruna gelmesi kaçınılmaz. Hızı az olan bir otomobile, çarpan bir motosikletlinin, bir bisikletlinin, bir moto kuryenin, bir kaykaycının size çarpması imkansız. Bu çarpma, ölümcül de olabilir. O nedenle ben; “destur çekerek” çıkıyorum, bina otoparkından. 

***

Tabii, kent içinde yollar, “hız yoluna” dönünce, her gün bir kaza, bir zincirleme kaza da basına düşüyor. Bu da kaçınılmaz. Çoğu zaman da ölümcül oluyor. Zira, kent içinde hız yolları olmaz. Trafik de ışıklarla yönetilir. Ha, bir yerden bir yere varmak isteyenler, beş on dakika gecikir, o kadar. 

***

Çok yazdım, bir kez daha yazayım. Hisarcık’ın Erciyes girişi, mezarlıktan itibaren, “kaptıran” araç, soluğu meydanda alıyor. Yine bu mesafe (yaklaşık bir km), fren balatası kokusundan geçilmiyor. 

***

Çok dedik. Duyan olmadı. Çare de söyledik, itibar etmediler. Mesela, hız kesici bariyerler konabilir, otomatik radar sistemi vs. Zira, kaza, hiç kaçınılmaz.

***

Söyleye söyleye “göv ciğerim göverdi!”. Bizim ev, Büyükşehir tramvay durağı üstünde. Tramvay geldiğinden beri, yan yoldan, ağır vasıta geçtiğinde, evimiz, “deprem” oluyor gibi “zıngırzıngır” sallanıyor. Yani, gün boyu biz, “deprem” korkusu yaşıyoruz. Ama Büyükşehir “tınmadı!”, duymadı sesimizi. Oysa çözüm çok basit, “hız kesici” bariyer koymak, eskiyen asfaltı, balanst görevi yapması için yenilemek. 

***

Mesela, Hunat tramvay durağı meydan tarafı yaya geçişi, sağa dönen girişle içiçe… Kavşakta yığılan insanlara, sağa dönecek (Hunat Katlı Otopark) araçların, yığılan insanlara girmesi kaçınılmaz. Bunu defalarca yazdım. Dinleyen olmadı. Oysa, çözüm çok basit. Yaya geçişini, on beş, yirmi metre Meydan tarafına ötelemek… Akıl da veriyoruz ama dinleyen yok.

***

Bir dikkat çeken konu da şu: Hunat hamamı karşısı, otobüs durağı yanında bir yaya geçişi var. Belediye otobüsleri, kırmızıya yakalanmamak için hemen ışıktan sonra, çoğu zaman da yaya geçişi üzerinde duruyor. Haliyle ışıkları da kapatıyor. Yaya geçişlerini zora sokuyor.

***

Merak eden bir yetkili varsa, “erketeye yatsın” bir baksın, görecekler durumu. Tespit yapıp, bassınlar cezayı. Bir iki ceza derken, göreceksiniz hiçbir sürücü, bu ihlali yapmayacak. Değer mi yani, bir sonraki duraktan “yolcu kapmak” için acele etmek. 

***

Tabii, diyorlar ki, ekmek, et, süt dağıtmak; aşevi, ekmek büfesi açmak, öğrenciye katkıda bulunmak, “65+” nüfusa sağlanan ayrıcalıklar, yurt yapmak, iftar çadırları açmak belediyelerin görevi mi? Elbette değil. Bu, merkezi yönetimin görevi. 

***

Ama nüfusun yüzde birinin, servetin yüzde kırkına sahip, “gelir dağılımının” bozuk olduğu bir ülkede, belediyelerden başka sığınacak liman bulamıyor insanlar. O nedenle, belediyelerin “şehremanet”, başkanların da “şehremini” oldukları akla geliyor. O nedenle, yoğun ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde, belediyeleri yönetmek, çok zor. Allah, yardımcıları olsun!

***

İşin garibi, bu insanların çoğu, sermayeden yana tercihlerini yapan siyasi partilere oy veriyor. Bu yaman çelişkinin mutlaka bir izahı olmalı. Bu, benim değil sosyolog ve psikologların işi.