KADİR DAYIOĞLU


ÖZGÜR BİREY, ÖZGÜR EĞİTİM!..

Demek ki; dershaneler bir ihtiyaçtan doğmuş, ki doğrudur... İhtiyaç giderilemediği sürece, adı ne olursa olsun; “özel ders vermeyi/almayı” ortadan kaldıramazsınız. Unutmayın; “Doğa boşluk kabul etmez, doldurur!”


Çok hoşuma giden, yıllardır savunduğum bir haberi sizlerle paylaşmak istedim (ODA TV, 11 Eylül 2021)). Öyle ya; “soran”, “sorgulayan”, “özgür birey”, “özgür eğitim” olmadan, “çağ falan” atlayamamayız!..

***

Bu, aynı zamanda ideolojilerin de panzehiri. Unutmayın ideoloji, insana giydirilmiş deli gömleği. Sanırım rahmetli Cemil Meriç’in bu doğrultuda bir sözü var… Tam yeri. Osman Sel Hocam anımsattı: “Göze göz, tüm dünyayı kör eder.” Söz, Gandi’ye aitmiş.

***

Bir ideolojinin alternatifi, bir başka ideoloji değildir. Bu kör dövüşüne, sopa atma yarışına döner, dönemsel olarak sopası güçlü olan, diğerine dayak atar. O nedenle, 21.yy değerlerine, “AB Muktesebatı”na sımsıkı sarılmamız gerekir; bir Afganistan, bir İran, bir Suudi Arabistan, bir üçüncü dünya ülkesi olmak istemiyorsak.

***

Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, TV5’de yayınlanan “Eğitim Dünyamız” programında Mustafa Aydın’ın sorularını cevapladı. “Türkiye’de eğitim sisteminin dayandığı eğitim felsefesinin ne olduğuna” dair bir soruyu cevaplarken; “Türkiye’de devletin yönetim paradigması ile onun bir uzantısı olan eğitim paradigmasının paralellik arz ettiğini” söyledi.

Türkiye’de kamu yönetimi sisteminin beş temel özelliği olduğunu belirterek; “Bunları; ideolojik olması, otoriter olması, merkeziyetçi olması, kapalı ve mekanik bir bürokrasi ile hizmet sunmaya çalışması ve ‘görevleri olan vatandaşlar’ tanımlaması yapması” olarak sıraladı.

Hem kamu idaresinin hem de eğitim sisteminin çok net ve açık bir şekilde ideolojiden arındırılması gerektiğini ifade eden Dinçer, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da eleştirerek; “Bu ideolojiyi de doğrusu sadece Kemalist bir ideoloji olarak algılamamak gerekir. Meselâ benim millî eğitim bakanlığım döneminde Sayın Başbakan, ‘dindar nesil’ yetiştirmekten bahsetti. Bu da bir ideolojik tanımlamayı içeriyordu bana göre" dedi.

Buna kısmen itiraz ettiğini dile getiren Dinçer, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü tam o esnada demokratik ve esnek bir eğitim sistemi kurgulamaya çalışırken, bir ideolojiye dair eleştiriler getiriyorken, bir başka ideolojiyi kurgulamak bana göre ahlâken de sorunlu ama daha da önemlisi, irrasyonel bir tavır olurdu.

Bu açıdan bakıldığında ben, eğitim sisteminin ve kamu idaresinin kesin olarak bir ideolojiden arındırılması gerektiği kanaatindeyim; çünkü biz, ister Millî Eğitim Bakanı olalım ister Başbakan veya Cumhurbaşkanı olalım, muhatabı olduğumuz insanların özgür insanlar olduklarını unutmamalıyız. Bunu unuttuğumuz zaman, o zaman yönetici olarak yanlış bir yola girmiş kabul ediliriz."

Dinçer, arz talepten azsa yani “ortada bir [de] rekabet varsa, o zaman da bu çocukları o rekabete hazırlayacak kurumlara ihtiyaç var demektir. Dershaneler bunun içindi.” diye konuştu.

Sözlerine şöyle devam etti: “…Sayın Başbakanın dershanelerin kapatılması konusunda ısrar etmesi, muhtemelen FETÖ’nün hareketlerini ve niyetlerini biliyor olmasından, bilmeye başlamasından kaynaklanıyordu, tahmin ediyorum.” Enteresan bir tahmin. Değil mi?

Dinçer devam ediyor: “…Ama dershanelerin içerisinde FETÖ’nün payı %40’lardaydı. Bu, başka türlü çözülebilirdi; çünkü sınav devam ediyorken, yukarıdan aşağıya ne bileyim serbest piyasaya inanmış bir iktidar, bir kurumları veya bir sektörü kapatmaya karar verdiğinde o sektör ortadan kalkmaz, kalkmıyor nitekim.”

Dinçer devam ediyor: “…Benim kanaatim de oydu. Yer altına iner, merdiven altı dershaneler açılır idi. Doğrusunu söylemek gerekirse, belki FETÖ endişesi dershanelerin kapatılması konusunda daha öne çıkan bir tercih oldu; ama sınav meselesini çözmeden dershane meselelerine bakmak, ondan önce de okullar arasındaki nitelik farklarını çözmeden sınavı kaldırmaya teşebbüs etmek, biraz beyhude olacak kanaatindeyim.

Orta öğretimin yeniden yapılandırılması, yani lisenin birbirinden nitelik farkı olan eğitim kurumlarının yeniden yapılandırılması ve bunların arzu edilen seviyede ve nitelikte eğitim verecek şekilde tanımlanması, ondan sonra bütün öğrencilerin istediği liseye gidebileceği bir süreç oluşturulması ve sınavın kalkması. Zaten sınavı kaldırmayı başardığınızda dershaneleri kapatmanıza gerek yok.”

***

Demek ki; dershaneler bir ihtiyaçtan doğmuş, ki doğrudur... İhtiyaç giderilemediği sürece, adı ne olursa olsun; “özel ders vermeyi/almayı” ortadan kaldıramazsınız. Unutmayın; “Doğa boşluk kabul etmez, doldurur!”