KADİR DAYIOĞLU


KİM KAYBETTİ?

Sonuçta, bir buçuk asırlık bir süreci içeren, ağır aksak da yürüyen anayasal düzenimiz ve son tahlilde demokrasi kazandı; halk kazandı…


Dostlar diyor ki; “seçim sonuçlarına pek değinmiyorsun!”

Aslında değinilecek bir şey yok… 

İsterseniz değinelim. 

Kim kaybetti ile başlayalım, sonra kazananı söyleyeyim:

Özetleyecek olursak;

- Gurur ve kibir,

- “Ben” diyenler,

- “Gurur sarhoşu” olanlar,

- Demokrasiyi araç gözü ile bakanlar,

- Demokrasiyi “sopa atma yarışı” olarak görenler,

- Seçmeni ya da partiliyi “arka bahçe” asker sananlar,

- Dini siyasete alet edenler,

- “Gerçekleri gizleyenler”,

- “Yirmi iki yıldır” iktidarda olduğunu unutanlar,

- Her kötülüğün anasını, “iki ayyaş!” olarak görenler,

- Cumhuriyet’in “kurucu lider ve değerlerini”yok sayanlar, 

- “Cübbeli”,

- Menzil,

- İsmailağa

- Diyanet İşleri,

- “Kula kul olmayın!” diyen, Orhan Abi,

- AKastronot,

- Her sandık öncesi verdikleri sözü tutmayanlar,

- Ülke gerçeklerinden ve halktan kopup kendilerini şatolarına hapsedenler. 

***

Tüm uyarılara, geçmişten örnek gösterilmesine; “yapmayın, etmeyin!” denmesine rağmen, uygulamaya konan, 

Kur Korumalı Mevduatın (KKM) getirdiği yük, şimdilik 48 milyar dolar olmuş. İnat ve kibrin getirdiği nokta bu… 

***

İşte, bunlar kaybetti. 

***

Hatırlar mısınız? İktidar sahipleri yerelde, iktidar oldukları ilk yıllarda, yaz geldi mi,“toplu sünnet şölenleri”,düzenlerlerdi; mahalle toplantıları yaparlardı sık sık… 

Şimdi, unutuldu gitti, fakir, fukara, yoksul, dul ve yetim gibi. 

***

Öyle ya; “mücahitler artık müteahhit olmuştu!”, “Steyşın Reno”, Murat, Kartal’dan hızla terfi edip 4X4 çekmişlerdi altlarına ve aile fertlerine. 

Tabii, 4X4’lerde“Mülk Allah’ın!”, “Zafer İslam’ın!” türünden sloganlar da görülmüyordu artık. 

Statü göstergesi korunaklı sitelerde oturmaya başladılar; marka giyiniyorlardı. 

***

Bir kısım “benim türbanlı bacım”, zemherinin çat ayazında, kışta, kıyamette durakta otobüs beklerken önünden, yine bir kısım “benim türbanlı bacım!”, “4X4” binmiş, marka giyinmiş, önünden geçiyordu. 

Bunu çok yazdım, “sürdürülemez!” olduğunu. 

***

Bir tarihte, dinci yurtları yöneten varsılara şu soruyu sormuştum: “Buralarda kalan kız çocuklarını oğlunuza alır mısınız ya da erkek çocuklarına kızınızı verir misiniz?”

***

Çok sevdiğim, sık sık verdiğim, büyük şair, Urfalı Nâbî-i pîrin dizelerini bir kez daha paylaşıyorum. 

Öyle ya, Eski bir metinde şu ifade geçermiş; "Tekrarlanan şey karar kılar, sabit kalır" anlamında; "Kullemâtekerreretekarrara."

***

Bir de Türkçe şu ibare söylenir. Bunu da sık sık veririm, yeri gelince:

"Et-tekrârüahsen velev kâne yüz seksen.“Yüz seksen kere de olsa tekrar iyidir” anlamına gelen; 

“ettekrarüahsenvelevkâne yüz seksen” demiş büyüklerimiz.

***

Gelelim dizelere;

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rûz-gârın görmüşüz

Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde

Biz hezârân mest-i mağrûrunhumârın görmüşüz…

***

Biliyorsunuz, bu dizeleri merhum Bekir Sıtkı Sezgin hüseyni makamında besteledi. 

***

Sonuçta, bir buçuk asırlık bir süreci içeren, ağır aksak da yürüyen anayasal düzenimiz ve son tahlilde demokrasi kazandı; halk kazandı… 

***

Başka ne yazayım? Nokta…