NEBAHAT ERDOĞAN


GÖÇÜK (GÖÇTÜK!...)

Son yıllarda çok acı olayların yaşandığı, bir karabasan gibi ülkemizin üzerinde dolanan felaketler çok canımızı yakıyor. Her facianın ardından yüzlerce, binlerce vatandaşımızı kaybediyoruz.


Yaşanan facialar göz göre göre geliyor, denetimsiz gelişi güzel yapılan binalar, bütün uyarılara rağmen tedbirler alınmayan maden ocakları, çalışanların tehlikenin boyutunu söylerken kulak asmamaları ve umursamaz tavırlarıyla birileri para kazanacak diye güzelim ülkemizin topraklarının zehirlenmesine göz yumdular, fay hatları üzerine adeta şehir inşa ettiler. 

Yaşanan onca felaketlerden ders almadılar. 

Bütün bunları yaptıkları gibi, sorumluların bir türlü hatalarını kabul etmedikleri bir yana başkalarını suçlamaktan da geri kalmadılar.

10 Şubat 2024 tarihinde ise Erzincan’ın İliç ilçesinde Türk-Kanada ortaklı altın madeninde toprak kayması sonucu 9 maden işçisi toprak altında kalmıştı, üstelik o toprak zehir kusan siyanürlü topraktı. 

Endişe içerisinde ki bekleyiş korkuya dönmüştü çünkü 9 işçinin bu zehirli toprak altında ne kadar dayanabileceğinin korkusuydu. Aradan geçen 12 günün ardından 9 maden işçisinden hala haber yok, umutlar kesildi yerini acı bekleyiş aldı…

Türk-Kanada ortaklı Şirkete iki yıl öncesinde yine siyanür sızıntısı olduğundan dolayı ceza kesilmiş ama ne hikmetse ceza işleminden sonra şirket kapasitesi iki kat artırılmış…

Yani toprak bile kaldıramaz olmuş üzerine yüklenen yükten, bu ülkeye kim zarar verirse alkışlıyor, ödüllendiriyoruz çünkü insan sağlının, insan canının hiçbir önemi yok yeter ki “Avrupa bizi kıskansın.”

Oysa ki o dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca ÇED Olumlu kararı verildiği ve Bakan Murat Kurum tarafından imzalandığı ortaya çıktı. Yani mahallenin muhtarı değil suçlu ve sorumlu olan Mevcut Yönetim ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı o dönemin bakanı Murat Kurum’dur.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhasekiyaptığı açıklamada, “Oradaki tehlikeli atıkların Fırat’a ulaşıp ulaşmadığı konusu çok önemli. Çok şükür sevindirici bir haber, şu ana kadar herhangi bir kirliliğe, korktuğumuz bir olaya rastlanmadı”dedi.

AKParti yetkilileri yine kendilerini aklamak için ne kadar tehlike yok deseler de bilim insanlarının ve mühendislerin açıklamaları tehlikenin boyutunu ortaya koyuyordu, çünkü az miktarda dahi siyanürlü toprağın Fırat nehrine karışması tehlikenin önüne geçilemeyeceğini açıkça söylemişlerdi.

Evet, açıklama böyle ne derecede doğru bir açıklama bilmiyorum ama 9 canın zehirli toprak altında kaldığı bir gerçek…

Gerçek olan diğer bir olay ki bu daha vahim… 

Tehlikenin boyutu öyle büyük ki, bazı işçilerin uyarılarına rağmen tedbirler alınmamış öyle ki; yıllar öncesinden bu firma yetkilileri şikâyetçi olmamaları için hane başına 130.000 TL ödemişler yani kendi zenginlikleri için gariban insanların canlarını satın almışlar…

Diğer yandan Türkiye Barolar Birliğinin konuyla ilgili açıklaması ise; Konu ile ilgili olarak TBB tarafından; “Çöpler Kompleks Madeni 2. Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi Projesi Sahasının felaket riski taşımakta olduğu, deprem riski, su kaynakları ve nehirlerin korunması bakımından bilimsel gerçeklere aykırı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca ÇED Olumlu kararı verildiği, Proje sahasının Türkiye’nin en büyük su toplama havzasına sahip Fırat Nehri'ne sadece birkaç yüz metre uzaklıkta, Munzur dağları ekosistemi içerisinde bulunduğu, kirliliğin tüm ekosisteme ağır hasarlar vereceği; hava, su, toprağın ağır metaller ve kimyasallarca yavaş yavaş zehirleneceği” uyarısında bulunulmuş, tüm yetkililere ve kamuoyuna çağrıda bulunularak,gerekli tedbirlerin ivedilikle alınması istenmiştir.
Yine 21 Haziran 2022 tarihinde meydana gelen siyanür borusunun patlaması sonucu tonlarca siyanürlü çözeltinin toprağa, suya ve havaya karışmasına istinaden Çevre Sehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvuruda bulunulmuş ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. TBB tarafından ÇED olumlu raporunun iptali için yürütülen hukuki süreç takip edilmiştir.

İstanbul Barosu ise; İliç’teki felaketin ardından maden sahibi şirket Anagold ve dönemin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum hakkında suç duyurusunda bulundu.

“Yaşanan maden faciasında; karar alma ve uygulama kademesindeki tüm yetkililerin sorumluluğu olduğu açıktır. Güvenli ve sağlıklı çevreden yararlanma yurttaşların anayasal hakkıdır. Hukuka aykırı davranan bilirkişiler, yargıçlar, savcılar, bürokratlar, en az maden şirketi kadar sorumludurlar. Çevre suçlarında gözlemediğimiz ‘cezasızlık’ alışkanlığının artık terk edilmesi, kasten veya ihmal ile zarar veren tüm sorumluların tespiti ve yargılanmaları gerekir. Bu yaşanan olayla ilgili derhal delillerin tespiti gerekmektedir.

Bu nedenle İstanbul Barosu Başkanlığı olarak bahse konu olay nedeni ile gerekli soruşturmanın yürütülmesi ve sorumluların tespiti ile cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılması için iş bu dilekçenin sunulması gerekmiştir.

Tüm eksiklik ve risklere rağmen görevini kötüye kullanarak aykırılıklara göz yuman, faaliyetin devamı için her türlü izin ruhsat süreçlerini devam ettirerek onaylayan kademedeki her sorumlunun tespiti ile haklarında dava açılması talebinde bulunmak zorunluluğu doğmuştur.”

Düşünsenize her yıl yaz mevsimi geldiğinde dağlarımız ovalarımız cayır cayır yanar, 

Neden?

Çünkü peşkeş çekilmiştir de ondan…

Verimli topraklar üzerine termik santraller kurulur.

Neden?

Çünkü nemalandırdıkları kişilere ortaktırlar da ondan…

Adeta bir yabancı istilasına teslim olduk, ne kadar meraklılarmış bir karış toprak satmaya…

Çünkü alın teri dökmeden kazanmanın ne demek olduğunu bilmezler.

İktidara geldiklerinde enkaz devraldık diyenler ülkenin dört bir tarafını delik deşik edip, peşkeş çektikleri topraklarımızın altındakaldılar en büyük enkazı kendileri yarattı…

Altından kalkabilene bravo doğrusu…