KADİR DAYIOĞLU


FAİZ NEDEN DÜŞÜRÜLÜR?

Peki, can alıcı soru şu: Laik ve seküler bir devlette, umumu ilgilendiren bir konuda, “şer’i hükümlerin” uygulanması doğru mudur? Yani, TC Merkez Bankası, “nas emri!” diye faizleri düşürebilir mi? Cumhurbaşkanı da bu bağlamda telkinde bulunabilir mi?


Tayyip Bey grup toplantısında; "Faizin neden, enflasyonun sonuç olduğu" Nobel’lik tezini tekrarladı. Kaldırmak istemesinin "dini" bir gereklilik olduğunu da söyledi: “…Bu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi de sürdüreceğim. Bu konuda NAS ortada, NAS ortada olduğuna göre sana bana ne oluyor. Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız.” dedi.

***

Peki, “nas” nedir? Onu da İslam Ansiklopedisi’nden aktarıyorum: “…İslâm ilimlerinde nas denilince genellikle Kur’an ve Sünnet’in lafızları kastedilir”

***

Bu fakirin defalarca söylediği, Tayyip Beyin, ekonominin değil "inancın" gereğini yerine getirmek istediği doğrultusundaki iddiamı bu açıklama doğruluyor. Sonuçta; "baklayı ağızdan çıkarttı!" da diyebiliriz.

***

Acaba neden şimdi çıkardı? Yoksa partisinden uzaklaşan “mütedeyyinleri” tekrar çekebilmek için olmasın? Unutmayın; seküler ve laik hayata inananları bir bir terk ediyor, Ak Parti’yi.

 ***

Neymiş efendim? Faiz’in kaldırılması Nas'ın yani "Kur'an" ve “sünnetin” gereğiymiş. Tabii, buna inanabilirsiniz ama “laik bir toplumda”, devleti yönetenlerin; “bu benim inancımın gereğidir”, diyerek, bir inancın bir rüknünü, kamusal alana taşıyabilir mi? Taşıyamaz…

***

Uzmanların affına sığınarak bir tespitimi aktaracağım. Kur’an, Sahihi Buhari ve erişebildiğim kaynaklarda ilgili ayet ve hadislerde, Arapça olan “faiz” asla ve asla geçmez. Hep, “ribâ” geçer. Neden? Geleneğe bağlılar da “ribâ”nın yanına parantez açıp “faiz” sözcüğünü” eklerler.  Merak eden varsa, tetkik edebilir.

***

İsterseniz çarpıcı birkaç örnek vereyim: Elmalılı Hamdi Efendi’nin orijinal mealinde; “Riba yiyen kimseler…” (Bakara, 275) diye başlayan cümle, daha sonra, başkaları tarafından basılan baskılarda; “Riba (faiz) yiyen kimseler…” şekline aktarılmış. Yani, parantez içinde “faiz” eklenmiş. Bir kere bu bir ahlaksızlık!

***

Mesela,  geleneğin “zındık” ilan ettiği Edip Yüksel; Tefecilikle para yiyenler…” diye başlamış meale. Muhammed bin Hamza’nın, 15. yy’da yaptığı Kur’an Tercümesi’nde aynı ayete: “Anlar kim yirler ribâyı, durmayalar…” diye başlıyor. Ömer Nasuhi Efendi de; “O kimseler ki, ribâyı yerler…”, diyor. Muhammed bin Hamza, Elmalılı, Bilmen, Edip neden “faiz” dememişler. Yoksa bunlar, “faiz”in “ribâ” ile eş anlamlı olduğundan haberleri mi yoktu?

***

Demem o ki; “ribâdan murat faizse”, orijinal metinlerde “faiz” hiç geçmez?” Merak ettim sözlük anlamlarına baktım. Tabii, ıstılahta nasıl anlamlandırılıyor bilemiyorum.

***

Faiz, “feyzden” geliyor; ödünç verilen para için alınan nema, kâr anlamına geliyor. Peki, “feyz” ne? Feyz de bolluk, bereket, fazlalık vs. anlamında.

***

Sırada, Kur’an ve hadislerde geçen “riba” var. Anlamı şöyle; “tartısı ve ölçüsü olan bir malı, aynı cinsten daha fazla olan bir mal değiştirmek”. Yani verilen bir malı, fazlasıyla talep etmek. Mesela, 100 kilo buğday yerine, aynı cinsten daha fazla kilo buğday talep etmek.  Tefecilerin yaptığı iş de buna benzer. Demem o ki; “Riba” ise misli misli katlanarak anlamına geliyor.

***

Günümüzde, iktisadi anlamda “faiz”, “enflasyon” karşısında değer kaybeden paraya, enflasyon oranı üzerinde ödenen ve “makul” miktarda da kâr ilave edilen bir kavram. Bugün bankaların; IMF'nin yaptığı uygulama bu.

***

İktisatta faiz, “paranın getirisi” ya da fiyatı olarak tanımlanır. Taşınmazdan alınan nasıl kira; sermayenin getirisi nasıl kâr, emeğin karşılığı nasıl ücretse, paranın getirisi de faizdir. Nasıl emekçiden ücret alma diyemezsen, parası olana da “faiz alma” diyemezsin. Yani, bu dörtlüden birisini (faktör geliri) yok sayamazsınız.

***

Bir de, “ribâ”ya esas temel mallar da buğday, arpa, hurma ve tuz olarak belirlenmiş, fıkıhta. Diğer mallar bunlara kıyasen tespit ediliyor. Ez cümle olarak ribâdan anladığım şu: aynı cins 100 kilo buğday yerine, bir müddet sonra mesela 150 kilo istemek ribâdır. Ya ne yapacaksınız? Aynı cinsten yine 100 kilo alacaksınız.

***

Peki, “para” mal mı? Değil. Bir takas aracı. Değeri de, o ülkenin ve dışının ekonomik parametreleri belirler. Bunun başında da enflasyon gelir. Enflasyon arttıkça paranın değeri de yani “alım gücü” de düşer. Enflasyonun yüzde 20 olduğu bir yerde 100 lirası olana; “gel falan malı bir yıl sonra al!” dediğinizde ne olur, biliyor musunuz?

***

Bakınız ne olur? Yüz liraya yüz tane ekmek alabilecekse, yıl sonunda seksen tane alabilir. Bunu bilmek için “ekonomi kitabı” falan yazmaya gerek yoktur. Bunun bir başka anlamı şu: Parası olanlara, şu ya da bu nedenle faiz almayın demek, enflasyonist bir ortamda, onları, akıllılara soydurmaktır. Bunu, bu ülke 1970’lerde çok acı yaşadı.

***

O nedenle, enflasyon üzerinde makul bir faiz, bu soyguna son verir. Enflasyonun yüzde 20 olduğu bir ortamda, yüzde 25 faizin anlamı şudur: Mevduat sahibinin net kazancı “beş liradır.” Bu da “paranın” getirisidir. En azından paranız değerini ya da alım gücünü korur.

***

Mesela, " müfti's-sakaleyn”  olarak bilinen Ebu Suud Efendi, “para vakıflarına”, yüzde 12'ye kadar faize cevaz vermiştir. Rol model aldıkları Osmanlı'da "faizle para veren" hem de kutsanan, "para vakıfları" mebzul miktarda. Kayseri'de bile bol miktarda vardı. Bir ara, “geleneğin baskısı” (İmam Birgivi) karşısında bunları kapatmak istediler. Baktılar olmuyor, serbest bıraktılar.

***

Bu iktidar, 19 yılda 600 milyar dolara yakın içeri ve dışarı faiz ödedi. Şer’i şerif diyor ki; “Resûlullah faiz alana da verene de lânet etti” (İbni Mesud Hadisi). Şimdi, bu faizi ödeyenlere şer’an; “ne yapmak lazım gelir?”

***

Kafanızı fazla karıştırmazsa bir ayet daha vereyim (Âl-i İmrân/130): "Ey iman edenler! Kat kat katlanmış olarak faiz (ribâ) yemeyin". Yani, “kat, kat” olmayan faize cevaz var mı?” Burada anahtar kelime “kat kat” mı? Vallahi kafam karıştı. Yok, bu ayet “mensuh” mu? Yani, “lafzen var, hükmen yok olanlar” cümlesinden mi?

***

Peki, can alıcı soru şu: Laik ve seküler bir devlette, umumu ilgilendiren bir konuda, “şer’i hükümlerin” uygulanması doğru mudur? Yani, TC Merkez Bankası, “nas emri!” diye faizleri düşürebilir mi? Cumhurbaşkanı da bu bağlamda telkinde bulunabilir mi?