İBRAHİM PEKBAY


DELİKLİ YÜZ PARA…

Yarın bayram ve üç gün sürecek ama tatil Cuma’dan başladı tam dokuz gün.


Bugün Ramazan Bayramının öncesi son gün, yani Arife günü. 

Yarın bayram ve üç gün sürecek ama tatil Cuma’dan başladı tam dokuz gün.

Elbette bayram olunca, insanın içine neşe dolması gerekir.

Komşular gelecek, akrabalar gelecek, yeni evli çiftler gelecek, daha da önemlisi çocuklar dizilecek kapıya…

“Bayramınız mübarek olsun” diyecekler ve bekleyecekler ki ev sahibesi şeker tutar mı? 

Tuttuğu şekerden bir tane mi almalı yoksa mahallenin gıranlarından bazıları gibi avuçlamalı mı?

Örneğin bizim mahalle…

Emirağa Mahallesi’nde bayram…

Sabah erkenden kalkılacak…

Erkek çocuklar, babaları, ağabeyleri ile tertemiz geceden koyunlarında sakladıkları ayakkabılarını giyecek, kıyafetleri ile mahalle camisi Otmanoğlu Camii’ne gidilecek.

Çıkışta, evde toplaşılacak.

Ortaya konan hamur açma tahtasının etrafında “Asker oturuşu” sıralanılacak.

Henüz ocaktan inmiş yahni pilav yenilmeye başlanacak.

Çünkü yahni ve pirinç pilavı, erkek kısmının camide olduğu saatte evin en yaşlısı analar tarafından yapılır, gelinler  ve kızlar da hizmet eder, sofrayı hazırlar.

Cami sonrasında da mezar ziyareti yapılabilir, sonrasında da, tercihe bağlı…

Yemek sonrasında evin en yaşlısı ayağa kalkar, ondan sonrakiler yaş sırasına göre elini öper ve yanına durur.

En son küçüklere sıra gelir, onlar da el öperken, büyüklerinden bayramlıklarını alırlar.

Para olur, mendil olur, farketmez…

Sonra erkekli kızlı toplaşılır mahallede, kapılar çalınır, şekerler, mendiller ve harçlıklar toplanır…

Ali Dayı…

Ali Dayı kim derseniz, Ali Dayı Kayseri Tayyare Fabrikası’nın ilk çalışanlarından bir emekçidir. 

Ayrıca tüm mahallenin de Ali Dayısıdır.

İşte O Ali Dayı bayramın ilk günü, evininin sokak kapısının önünde durmuştur. 

Elindeki tele taktığı mahallenin gıranlarına defalarca yetecek delikli yüz para ile bekler.

Önce içeri girersin, Gühanım Hala’nın elini öpersin, bir dilim tatlısını yersin, ağzında tatlı lezzeti ile çıkarken, Ali Dayın’nın elini öper, delikli yüz paranı alırsın bayram harçlığı diye.

Sonra tekrar sıraya girersin, Gülhanım Hala’dan tatlı, Ali Dayı’nın elinin öpülmesi, delikli yüzpara nın alınması.

Ali Dayı, elbette mahallenin bütün gıranlarını tanır.

İkinci kez sıraya girdiklerinin de farkındadır ama bayram günü gönül kırmak istemez. 

Ama eğer daha da ileri gider de üçüncü kez içeri girmeye kalkarsan…

Hah işte orada yakayı ele veriyormuş gibi olur ve Ali Dayı’dan  küçücük, gönül kırmadan bir azar iştir ve ayıklanırsın.

Aslında sen de bilirsin ne halt ettiğini ama şeker hapanlamaya (Avuçlamaya) benzemez bu davranış.

Akşam eve bir sürü para, mendil ve şeker ile dönersin…

Sanırsın ki evden eve şeker takası yapılmıştır. 

Bir evin şekeri öteki eve çocuklarla giderken, öteki evin şekeri de yine çocuklarla bu eve geri gelir…

Bayramlaşma, çocuklar için birinci gün biter, bayramlıklar çıkartılır ki ardından Kurban Bayramı gelecek, günlük giyisiler giyilerek mahalle ortasında oyunlar başlar.

Bütün bu anılar, gözümün önünden film şeridi gibi geçerken, o hiç hoşuma gitmeyen sözler de aklıma gelir neyse…

“Neredeeee o eski bayramlar?”

Yahu, o eski zaman mı kaldı, o eski zamane çocukları mı kaldı, o eski evlerin öz kalabalıkları mı kaldı, dahası delikli yüzpara mı kaldı…

Ali Dayı ve Gülhanım Hala dersen, Allah rahmet eylesin, toprakları bol olsun.

Şimdi gençler “Delikli yüzpara ne ki?” deseler haklılar mı?

O paraya neler neler alınırdı.

Hele bir kaçı biraraya gelince, kendini harun gibi zengin sayardın çocuk aklı ile…

Şimdi, bayramda elinizden öpmeye gelecekler, zamanı “Tatil” olarak değerlendiriyorlar.

Malum telefonlarla sesli ararlarsa şanslısın, ya mesaj atanlara ne demeli “Bayramınız mübarek olsun” diye?

Eski bayramları “neredeee” diye hatırlamak bizim boş işlerimiz…

Sen şimdiki yavan bayramlarla kendini avutmaya bak…

Bayramınız bu duygular altında kutlu olsun değerli okurlarım…