İBRAHİM PEKBAY


BU NE’ŞEEL DÜNYA?

Nerelerden gelip nerelere gittiğimizi ya da savrulduğumuzu bilelim. Bilelim ki sonumuzu getirmek isteyenlere fırsat vermeyelim… Sormayalım kimseye… Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle diye…


Hepimizin tanıdığı sanatçı Nilüfer’in bir şarkısı vardı.

 “Bu nasıl dünya kardeşim, seven sevene…” diye…

Ben o sözleri şöyle değiştirdim.

 “Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle vuran vurana / Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle kıran kırana…”

Toplumlar, birbirleri ile kıran kırana, vuruşarak kavga etmeyi bir türlü bitiremiyorlar. Oysa savaş için harcadıkları bütçeyi, halkın huzuru ve mutluluğu için harcasalar ne kadar güzel olur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, 19 Mayıs 1919 tarihinde başlayan mücadelemiz, vatan topraklarımızı haraç mezat bölüp aralarında paylaşmak isteyen devletlere karşı “Savunma” ve onları topraklarımızdan uzaklaştırma amacına yönelik savaşımız idi.

O tarihte başladığımız savaşımızı, önce 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e kadar sürdüğümüz düşman güçlerini denize dökerek savaşı bitirirken, 6 Ekim 1923 tarihinde de İstanbul’daki işgal güçlerini de uğurlayarak bitirmiş olduk.

XXX

Ondan sonra…

Savaşı halkı ile birlikte kazanan komutanlar ve devletin kurucu kadroları işe koyuldular.

Ayağındaki çizmesini kapı arkasına, belindeki kılıcını duvara, başındaki kalpağını da dolaba koyduktan sonra…

Yoksul duruma düşen halkın gerek ekonomik yönden gerekse sosyal yönden kalkınmasına ağırlık verdiler.

Birçok ithal ürününün ithalatını kestiler, yerli sanayi kurdular.

Tarıma bağlı üretimi geliştirdiler ve yine tarıma destek verecek üretim sanayisini kurdular.

Her ihtimale karşı savunma sanayi kuruldu.

Tüm bu işlerin öncüsü ve lideri Gazi Mustafa Kemal, “Yurtta sulh, dünyada sulh” sözünü ortaya koydu ve ülkesini savaşlardan uzak tuttu.

Devletlerin başkanlarına gitmedi, onlar O’nun ayağına geldi. Ülkesinin saygınlığını korumasını bildi.

Sonra II. Dünya Savaşı patlak verdi…

Türk halkının savaşa girecek yüreği vardı ama gücü yoktu.

İsmet İnönü, halkını sıkıntıya soktu ama savaşa sokmadı. O süreçte ülkede bütün ihtiyaç maddeleri karneye bağlandı.

Savaş bittikten sonra bir gün seçim meydanında muhaliflerin, çocukları “Sen bizi aç bıraktın, ekmeksiz bıraktın” diye bağırtması üzerine İsmet İnönü çocuklara hitaben tarihe geçecek o sözü söyler:

“Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım…”

XXX

Ülke olarak 1974 yılında, Kıbrıs’taki Türk soydaşlarımıza zulmeden ve soykırım boyutuna vardıran Yunanlılara karşı birçok uyarılarına rağmen olumlu cevap alamayınca “Adaya barış için gidiyoruz” diyerek Türk soydaşlarımızın hakkını ve canlarını korumaya Kıbrıs’a gittik, hallettik, döndük…

Ne var ki o günden bu güne, değişen çok şey oldu…

Birilerinin çıkarlarına uygun olarak yollara düştük, devlet bütçesini oralarda harcadık, yoksul kaldık, elimize de bir şey geçmedi.

Şimdi ne yapıyoruz?

Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle vuran vurana / Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle kıran kırana…”

Diyorsam şayet, yanlış mı diyorum?

Toplumlar, tarihini bilmez ise tarih içinde yok olmaya mahkûmdurlar.

Ancak Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini yok etmeye veya değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Tarihini bilmeyenlere, gerekirse tarihimizi öğreteceğiz.

XXX

Bu noktada bir bilgiyi daha bilmeyenlere veya yanlış bilenlere anlatmak isterim.

Lozan Antlaşması…

Bazı siyasiler, Lozan Antlaşmasının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve dolayısıyla Anadolu’nun tapusu olduğuna dair söyleme karşı, bunun bir aldatmaca olduğunu, 100. Yılında da süresinin dolacağını iddia ederek, geçmiş dönemleri suçlamaya kalktılar.

Aksi kanıtlanınca da, söylemlerinden vazgeçtiler.

Lozan Antlaşmasına, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve ilerleyen yıllarda kurulacak olan Yugoslavya'nın temelini oluşturan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı imza attı.

Taraflarca tek nüsha olarak imzalanan “Lozan Antlaşması’nın” ıslak imzalı nüshası “Depozitör ülke” sıfatıyla Fransa tarafından muhafaza ediliyor. Diğer imzacı ülkelerdeki nüshalar ise antlaşmanın onaylı suretlerinden oluşuyor.

Onaylı suretlerden biri de Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde bulunuyor. Dışişleri Bakanlığı Arşiv Binası’nda aslı muhafaza edilen Antlaşma, Bakanlığın internet sitesinde vatandaşların ve araştırmacıların erişimine açık tutuluyor.

XXX

Sonuç olarak…

Nerelerden gelip nerelere gittiğimizi ya da savrulduğumuzu bilelim.

Bilelim ki sonumuzu getirmek isteyenlere fırsat vermeyelim…

Sormayalım kimseye…

Bu ne’şeeel dünya kardeşim böyle diye…