KADİR DAYIOĞLU


BAĞCILIK ÖLDÜ MÜ?

Anlatmaya çalıştığım yerler hep merkez bağlı, Erciyes etekleri ile Hava İkmal çıkışına kadar olan yerler. Diğer tarafları bilmediğim için bir şey diyemiyorum. İnşallah, oraları da sakinleri yazar.


Önce kısa bir açıklama ile konuya gireyim. Unutmayın, anlatmaya çalıştığım yerler hep merkez bağlı, Erciyes etekleri ile Hava İkmal çıkışına kadar olan yerler. Diğer tarafları bilmediğim için bir şey diyemiyorum. İnşallah, oraları da sakinleri yazar.

***

Bağ denince başka yerlerde, sadece üzüm üretilen yerler akla gelir… Bahçe ise Hisarcık gibi meyve ağaçlarının bol olduğu, sulanabilen yerler… Ama Kayseri’de (merkez) bunların tamamına “bağ” denir. Yazın buralara göçenlere de “bağcı” deriz. Mevsimlik kiraya göçenlere de,“gabalcı!”. Az çok varlıklı kişiler; “bağ gabal, ev icar değil!”, diye övünür… “Gabalcıları” biraz küçümserlerdi. 

***

Ama buna rağmen bağlarda komşuluk, arkadaşlık duyguları maksimaldir… Şehir komşuları pek anımsanmaz da, bağ komşularının yedi sülalesi anımsanır… Aradan uzun zaman geçse bile, bir bağ komşunuzla karşılaştığınızda, kaybetmiş olduğunuz sevgili ile karşılaşmış gibi olursunuz. Gelmişten, geçişten, çocukluktan, gençlikten söz edersiniz… 

***

Belki de bunda; doğaya, börtü-böceğe, hırsıza karşı dayanışma duygusunun yoğunlaşması neden… Öyle ya; akşama kadar anneler ve çocuklardan başka kimse kalmaz bağlarda… Tehlikelerle baş başasınız. Yaşlılar ise, “medarı maişet motorunu çevirmek” için, sabahın erken vakti, “şeere” gider. Belki de bu durum bizleri daha yakınlaşmaya, daha samimi olmaya iter. Öyle ya, komşular, eksiklerini birbirlerinden hiç çekinmeden ister. Kibrit, tuz, ekmek, salça gibi… 

***

Benim bağ sevgim ve bağ kültürümün, geniş bir kitleyi tanımamın bir nedeni, akrabalarımızın çok çeşitli bağlara göçmesi… Bir yaz gezerdik, bunları rahmetli anamla… Mesela hepsi de rahmetli oldu anne tarafı dedelerin bağı Eğribucak’ın üstünde, Hacılar girişindeydi. Koltuk gibi, ta tepeye kadar devam eder. İkbal halalarımızın ki, bunların üstünde, “gavurçukuru”ndaydı… Ha keza, annemin anne tarafından dedesi, “Hasağanın Hamdi Efendi”nin bağı da buradaydı… 

***

Yanımızda, yine Hasağalar’dan, Rezzan teyzenin (Enver Kırker’in hanımı) Hamdi babamızla yan yan yanaydı. Bu sülale, Hasağa dedenin torunları olup Manisa Alaşehir’den gelmiş ataları… Anne tarafından dedem, “ağbaba” derdik, Hamdi Ağa’nın hem yeğeni ve hem de damadı olurdu… Hamdi baba ile Nuri Has’ınbabası amaca uşağı olup Tarsus’tan gelirdi bağına.

***

Baba tarafımın bağı, Reyhan bucağında idi. Hisarcık yolu, “Yumurtacı emminin” gediğinden girince Haymana tarafına değil de sağa sapacaksınız… Baba tarafım da, Isparta-Burduryöresinden göç edip İncesu Kızılören’e yerleşmişler. ÇöplüoğluYörükleri’ndenmiş. Bunu da Hüseyin Cömert söylemişti. 

***

Avşar boyuna mensuplar. Ama 1881 doğumlu dedem “Yemenici Kadir Ağa”, köyünü bilmezdi. Demek ki, daha önce gelmişler Kızılören’den merkeze. Yakın zamana kadar duran, dedemden kalan; “18. Madde” “gadrine” uğrayan bahçemiz, iki evimiz ve dedemin Kapalıçarşı’da ki dükkan; iki de Reyhan Bucağı’nda bağ… 

***

Rahmetli peder çok duyarlı insandı. 1954’lerde edindiğimiz şehir mezarlığındaki mezar taşımıza, “Kızılviranlıoğlu Mustafa Dayıoğlu Aile Mezarlığı” yazdırmış. Sizlere de tavsiyem, mezar taşlarınıza, nereden geldiğinizi mutlaka yazdırın.

***

Reyhan Bucağı’nda ki komşularımız; Kavaklı’nın Ali Ağa, Ahmet Emmi (Göncüler), Hasşerbetçiler(Kemal amca), akrabamız Hacı Ali amca (Lekesiz), İhsan Abiler (Paşabahçe), Eliboyalılar (Ahmet abi), Ahmet Hoca (Katipoğlu), Terzi Hançerli; Necati Çepken, Talaslıoğulları, Abit Şekerci, Soysaraçlar vs. 

***

Burada iki bağımız vardı. İkisini de sattık. Rahmetli Nuri Hasşerbetçi ve kardeşleri Mehmet, Hatıf, Şeref ile çok samimi idik. Ailelerimiz de öyle…Bağlarımız dip dibe idi, Rahmetli Kemal Amcabizim eve uğrar, ebeme; “Hamın hala, oklalar tıkırdamıyor!” O da; “Kemalim, ne istiyorsan yapayım!” derdi. Ne biçim samimiyetti, çok özlüyor insan. 

***

Hisarcık yolunda (Mehmet Özhaseki Bulvarı) arkadaşım daha çoktu… Kimlerdi bunlar? Tevfik Soydan, Şevket Bahçecioğlu, Hilmi Ergüven (Kaleli), Hazım Kantarcı, “Baco Hamdi”, Osman Çalık, Ahmet Taşçı, Hamdi“!” Tosun

***

Bizler daha çok top oynardık, şimdi, Yumurtacı Emmi gediği girişindeki, boş yerde. Burada bir çıkrıklı kuyu vardı. Köyün çocukları ile “daş döğüşü” onardık, köyün girişinde, sağdaki tarlada. Çok zaman yenerdik. Ama onlar da bizi Cuma için köye gittiğimizde, sıkıştırırlardı. Benim ayrıcalığım vardı, “Kefensizin”İbrahim emmi bağ bekçimizdi. İri yarı, örflü bir adamdı. Beni atının “terksine” alır, Derbahçe’deki evine götürür, oradan “helere” doldurduğumuz kavun, karpuz, sebze ile tekrar evimize dönerdik. Ne güzel günlerdi!

***

Amemlerin(Yücer) bağı Sakar’da;“Anbarlının Ahmet Ağa’nın” kız kardeşi ebemlerin bağı İnecik’te idi. Bağın büyük bir kısmı OSB yol genişlemesine gitti. Buraya Ahmet dayımız göçerdi. Üzümleri yemeye doyum olmazdı. Kuyu başına serilen savan üzerine konan yatakta, yıldızları seyrede seyrede uyumak, ne güzeldi. Amemlerin Sakar’da ki bağında da kuyu başında uyurduk, çocukları ikisi de merhum Burhan ve Orhan abimle. 

***

Altı yıl kadar “gabalcı” göçtüğümüzGürle’den çok arkadaşım var. Mehmet Soysaraç, Orhan Soyışık, Rıfat ve Rasim Besceli, Mustafa Hüsrevoğlu, Ali Bakır, Nadi Bakır, Mehmet Bakır, “Barenin Ahmet Ağa’nın oğlu” Hamdi, Saatçi Mustafa Dinçer, Erdoğan Arpacı, MustafaErbakırcı

***

Şimdi Gürle Camii’nin yerinde, üç tarafı kapalı, toprak damlı, önünde terası bulunan “namazgah” ve çıkrıklı kuyu vardı. Bunları yıkıp attılar… Yerine cami ve imam evi yaptılar, 1980’ler de. Namazgahta, arkadaşımızın bir imam birisi de müezzin olur öğle ve ikindi namazı kılardı. İngiliz Kemal’den alıntılar yapardık… Tabii, “pilitlerin altında”, kumara oynardık.

***

Bir yaz boyu, iki üç kere gelen sulama suyu ile bağ/bahçe sulamak en büyük zevkimizdi. En fazla su da Adem Ağa’nın bağına akardı, kırk sekiz saate yakın… Ondan sonra, dayısı Mehmet Soyışık’ın bağına, otuz altı saate yakın… Bunlardan vakit kalırsa, diğer sakinlere sıra gelirdi, sıra. Öyle ya, niyetin ağası idi bunlar. Tabii, çok mürüvvetli kişilerdi. Her Pazar çayırlılarında niyete nefis “yağlama” yedirirlerdi.

***

Tabii, Adem Ağa’nın bağına birkaç gün su akınca, bundan rahatsız olan Hisarcıklılar suyu “yıkarlardı”. Bunun üzerine, jandarma devreye girer, suyu “yıkanlara” iyi bir sopa atarlardı. O nedenle, “Adem Ağa sendromu” köyde hâlâ dillendirilir… Sulan bağları, toprak tava gelince bellemek ayrı bir zevkti…

***

Gürlenin çok ilginç bir sülale yapısı vardı. Adem Ağa ve dayısı Mehmet Soyışık, Besceliler, Karaağalar, Karameteler, Nuri Cıngıllıoğlu’nun dedeleri Hacı Nuri Bey… Neredeyse bu aileler birbirinden kız alıp vermişti. Yine Hüseyin Cömert’ten öğrendiğime göre Soyışıklar’ın soyu Emir Ağalar’dan gelirmiş. 

***

Sonra, 1980’den beri, Hisarcık’a göçeriz… Hanımıma ait. Babasından kalma… Abisi ve kız kardeşlerinin de hisseleri eşimin oldu. Kısmet olursa, bu yaz kırk beşinci yaz olacak “göçeli”. Hisarcıklı olduk artık. Hisarcık’ı çok severim. Burasının çok farklı yeri var hayatımda… Ayrı bir yazı konusu.