KADİR DAYIOĞLU


AĞAÇ HALKALARI

Şahsen ben, ağacın ömrü ile ilgili bilgiler sakladığını bilirdim halkaların ama iklim bilgilerini sakladığını asla bilmezdim.


Ağaç halkaları deyip geçmeyelim. Ondan ne sırlar varmış, ne sırlar; hem de nasıl. Bir ağaç gövdesinden enine alına bir kesitte gözüken halkalar, yaşadığı dönemlerle ilgili yağış ve sıcaklık bilgilerini saklarmış. Şahsen ben, ağacın ömrü ile ilgili bilgiler sakladığını bilirdim halkaların ama iklim bilgilerini sakladığını asla bilmezdim. Cehaletime bağışlayın.

***

Ülkemiz kuraklık ya da iklim değişikliğine girdi, türünden hiç de bilimsel olmayan sözlere bir açıklama yapacağım. Acaba durum gerçekten böyle mi? Arşivden çıkarttım…Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (24 Ağustos 2007) ekinde bir ilginç makaleyi de İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Ünal Akkemik yazmış. Akkemik’e göre ağaç halkaları bize şunu söylermiş: “Bugüne benzer kuraklığı geçmişte çok yaşadık.”

***

Ağaç halkaları bakınız ne diyormuş, bizler: Dendroklimatolojik(ağaç halkalarını inceleyerek geçmişe dönük yağış ve sıcaklık tahminlerinde bulunmak) bulgulara göre geçmişte Anadolu’da, şiddetli kuraklığın yaşandığı yılların bazıları şunlarmış; “1567, 1595, 1660, 1725-26, 1756-57, 1873-74, 1887, 1890-91, 1893-94, 1908-09, 1924 ve 1928”.

***

Akkemik’in anılan makalesinden alıntılara devam edelim. Edelim ki, bilimsel olmayan spekülatif, “babam demişti ki!”, “dedem demişti ki!” türünden bilgilere itibar etmeyelim. Yatırım kararlarında ve proje yapımlarında bilimi ve bilimcileri rehber edinelim. Yoksa, paniğe kapılır, çok güzel işleri yapmaktan vazgeçeriz. 

***

Hocamıza göre; Anadolu’da yaşanan bu kurak yılların çoğuna ilişkin Osmanlı Arşivlerinde tarımsal kıtlık kayıtları varmış. Özellikle 1887-1895 yılları arasında 1887, 1890-91 ve 1893-94 şiddetli kuraklığın yaşandığı yıllarmış. Sözgelimi Batı Karadeniz Bölümündeki Filyos nehrinin akımı son 350 yılın en düşük seviyesine inmiş o tarihlerde. 

***

Erken Cumhuriyet döneminde de, 1925-1928 yıllarında da, dört yıl süren bir kuraklık yaşanmış. Bu sürenin özellikle son iki yılı bütün Anadolu’da çok kurak geçmiş. Yani, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de “keramet” falan yokmuş...

***

Demek ki, dönem dönem Anadolu coğrafyası kuraklık yaşamış. Kimi bir yıl sürmüş. Bazen de, 2-5 yıl arasında değişmiş. “Son yıllarda yaşanan kuraklıklar da daha önceki dönemlerde yaşananlara çok benziyormuş.” 

***

“Hafızayı beşer nisyan ile malûl!”  yani insan hafızası unutma illetlidir diye boşa dememişler. Hocamız da daha dünü anımsatıyor bizlere. 1987-1995 yılları arasında da şiddetli kuraklık yaşamışız. Hatırladınız mı? Hatırlamadık ama bir olayı hatırlatınca; “heye ya!” diyeceğinizden eminim. 

***

Hatırlattığı için Hocamızın ağzına sağlık, diline sağlık, diyorum. O yıllarda, geçen şiddetli kuraklık nedeniyle İstanbul susuz kalmış; çayır çimen kurumuş ve 1994 Mahalli Seçimlerinde Nurettin Sözen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alaşağı edilmişti...

***

“Uğursuz”, “kısmetsiz”  ve üstelik “beceriksiz”Nurettin gitmiş yerine “keremli”, “bereketli” ve “becerikli”Tayyip gelmişti. 1994 sonrası yaşanan bol yağışlı yıllar nedeniyle İstanbul’da su sıkıntısı çekilmez olmuştu. Ama biz bunun bol yağıştan olduğunu bilmezdik ki! Keramet, Tayyip Erdoğan’da zannederdik. 

***

Bu fakir bile bu sütunda; “Helal olsun bu adamlara, İstanbul’un en ücra köşesinde şarıl şarıl su akıyor, İstanbul’a su medeniyeti yeniden gelmiş” türünden yazılar yazmıştı, o günlerde.   

***

Dedim ya, “kerametin” ağzı dualı olduğu söylenen insanlardan kaynaklandığını zannederdik. Gerçi, Milli Görüşçü dostlarımız; “o zaman milli görüş gömleği giyerlerdi ve ağızları dualı idi. Bu nedenle, her taraftan bereket fışkırıyordu. Şimdi ise, batı taklitçiliğine başladılar, milli görüşü terk ettiler, kısmetsizlik de peşinden geldi. İstanbul, Ankara susuz kaldı!” diyecekler, katılmam ama düşüncedir buna da saygı duyarım...

***

Geçenlerde, “geceleri uyuyamazdım,yaprak hışırtılarını yağmur yağıyor zannederek yataktan fırlardım” diyen Nurettin Sözen’den özür dilemeyi bir borç biliyorum. Adam neler çekmiş de biz bilmiyormuşuz; arkasından atmış, tutmuşuz...

***

Rahmetli İsmet Paşa’yı kötülemek için “Geldi İsmet, kesildi kısmet!” derdi, “46 Ruhu”. Biz de buna saf saf inanırdık. “Abdest yok, namaz yok, çoğu sünnetsiz adamların” uğursuzluk getirdiğine inancımız tamdı o yıllarda; “ağzı dualı, her gün evlerinde Kur’an okunan, Nurlu Süleyman’ı” iktidar edebilmek için canla başla uğraşırdık. Uğraşırdık ki, “kesilen kısmetimiz!” geri gelsin diye.

***

O halde; beceriksizliklerimiz, bilgisizliklerimizi, aymazlıklarımızı, cehaletimizi, küresel ısınmaya falan ciro edeceğimize, su özelikle tatlı su kullanımını ve su kaynaklarının korunmasını stratejik hedefler olarak belirleyelim buna göre projeler geliştirelim; iki dönüm tarla, üç sanayi parsel temin edeceğiz; turizm tesisi; kayak pisti kuracağız diye su havzalarını yok etmeyelim.